İstiklâl Mahkemeleri’ni ya da Yassıada yargılamalarını hemen
herkes biliyor da, çok daha yakın bir tarihte faaliyete geçmesi gündeme gelen
gezici İnkılâp Mahkemeleri’ni nedense hatırlayanımız az.
27 Mayıs, Yassıada mahkemesiyle hatırlanır oldu; ama bir de
İnkılâp Mahkemeleri kurulmuştu. Hayli tartışılmıştı da. Evet, yeni bir “özel
mahkeme” daha olacaktı; ama en sonunda hükûmet kurulmuş olmasına rağmen faaliyet
göstermemesinin daha uygun olacağı görüşüne vardı.
Mahkemelerin idam yetkisi
Yasaya göre, hükûmetin gerekli görmesi halinde, Millî Birlik
Komitesi’nce (MBK) yeteri kadar sabit veya gezici İnkılâp Mahkemeleri
kurulacaktı. Mahkemelerin görev yerleri MBK tarafından saptanacaktı.
Mahkemelerin hâkim ve savcıları, hükûmetin bir misli fazlasıyla göstereceği
adaylar arasından MBK tarafından seçilecekti. Mahkemelerin görevleri arasında;
Devlet Başkanı’nın veya MBK üyelerinin veya bakanların şahıslarına karşı her ne
suretle olursa olsun kavlen veya fiilen tecavüz edenleri ve millî inkılâp
hareketine ve esaslarına karşı ve bunlara zarar verebilecek şekilde, her ne
suretle olursa olsun propaganda yapanları, telkinde bulunanları, haber
yayanları, nakledenleri veya herhangi bir faaliyette bulunanları yargılamak da
vardı. Yasa, beş yıldan on beş yıla kadar ağır hapis cezası öngörüyordu. “Vahim
hâllerde ölüm cezası” verilecekti. Tutuklama kararı onaya bağlı değildi.
Mahkemelerin kararları kesindi. Savcıların görevle ilgili verdiği emirleri
yerine getirmeyenler beş yıla kadar ağır hapis cezası ile karşılaşacaklardı.
Eğer mahkemelerin kurulmasına MBK tarafından karar verilirse, kaldırılmaları da
yine MBK kararı ile olacaktı.
Cemal Gürsel’in tavrı
18 Ağustos 1960 tarihli 62 sayılı yasayla kurulması
öngörülen mahkemeler için yasaya göre gerekli işlemler yapılmadığından,
mahkemeler faaliyete geçememişti. Hükûmet toplantısında da mahkemelerin
faaliyete geçmesine henüz gerek olmadığına dikkat çekiliyordu. Yasaya göre,
mahkemelerin faaliyete geçmesi hükûmetin kararına bağlıydı. Diğer yandan, MBK
mahkemelerin faaliyete geçmesinden yanaydı. Başbakan Cemal Gürsel de aynı
görüşteydi. Mahkemelerin faaliyete geçebilmesi için hükûmetin karar alamadığını
belirtmeliyim.
‘Kürtleri de yargılayabilmeli’
Hükûmetin bir başka toplantısında aynı konu yeniden gündeme
geldiğinde, Başbakan görüşünü yineleyecektir: Sivas’ta kurulan mahkeme süreci
sürüncemede kalmıştı ve işler yürümüyordu. Bu nedenle özel mahkemelere ihtiyaç
vardı. Hatta Başbakana göre, yasa makabline şâmil (geçmişe yönelik) olmalıydı.
Mahkemeler kendi alanlarına giren ve yasanın kabulünden önceki olaylara da
bakabilmeliydi. Mahkemeler Kürt aktivistleri de yargılayabilmeliydi. Sivas’ta
da faaliyet göstermeliydi ve her türlü siyasî mahiyeti olan konular,
mahkemelerin görev alanı içine girmeliydi.
Hükûmet müdahale ediyor
Bir başka hükûmet toplantısında da konu yeniden ele
alınmıştı. Hükûmetin askerî kanadından İçişleri Bakanı Tümgeneral Muharrem
İhsan Kızıloğlu, Kurucu Meclis’in de açılmasından hemen sonra bu mahkemelerin
faaliyete geçmesinin anti-demokratik olacağından söz etmiş ve artık bu türlü
yollara tevessül edilmesinin yanlış olduğunu belirtmişti. İçişleri Bakanı’na
göre, zaten mahkemelerin faaliyete geçmesini gerektirecek önemli bir gelişme de
yoktu. Ona göre, demokrasi önde geliyordu ve demokrasiye geçmek çok önemliydi.
Bakanın yaptığı açıklamaya göre, yedi sekiz ay içinde toplam yalnızca 2.500
kişisel olay olmuştu. 53 kişi, Atatürk’ün büstlerini kırmıştı. Bakan yasanın
artık yürürlükten kaldırılmasından yanaydı.
Eleştiri suç sayılmamalı
Sanayi Bakanı Şahap Kocatopçu’ya göre de, yasa
anti-demokratikti. Bakan yasada yazılı olan ve suç telâkki edilen eylemlerin ne
zaman suç olabileceğini soruyordu. Şahısları ve makamı sert ve şiddetli eleştirmek,
suç olmamalıydı. İnkılâp tehdit altında olmadığından, buna gerek yoktu. İnkılâp
Mahkemeleri’ne ihtiyaç kalmamıştı. Bakan, yasanın artık kaldırılmasından
yanaydı. Ona göre, bu yasayı hâli hazırda uygulamak artık olanaksızdı.
Demokrasi yeniden gelişiyordu ve serbestlik esas olmalıydı. Tutuklamalar da
kaldırılmalıydı.
İstiklâl Mahkemeleri gibi
Burada tıpkı İstiklâl Mahkemeleri’nin konumuna benzer bir
yön görüyoruz. İstiklâl Mahkemeleri de yasayla kurulmuştu. Fakat faaliyete
geçmeleri ancak Meclis’in kararına bağlıydı. İnkılâp Mahkemeleri’nde bu kez
karar merci hükûmetti. Fakat onun önerisinin de MBK tarafından onaylanması
gerekiyordu. Hükûmet önermediği için MBK mahkemeleri faaliyete geçirme
imkânından yoksundu. Bir görüşe göre de, yasayı olduğu gibi bırakmak, ancak
uygulamamak ve daha sonra da ilk fırsatta kaldırmak gerekirdi. Ahmet Tahtakılıç
da aynı fikirdeydi; 27 Mayıs karşıtlığını yasada suç olarak tanımlamamak
gerekirdi.
Kim, nerede yargılanacak?
Hükûmette bu konunun gündeme gelmesinin asıl nedeni, hâlen gözetim altında ve tutuklu bulunan sanıkların, mevcut yasaya göre mi yargılanacakları sorusuna aranan yanıttı. Bu kişilerin hukukî durumu belli değildi. Yasanın yürürlükte olup olmadığı dahi hükûmet üyeleri arasında tartışma hâlindeydi. Kimisine göre, mahkemeler faaliyete geçmediğinden yasa yok hükmünde sayılırdı. O hâlde, yasanın yayınından itibaren işlenen suçlar, yasa kapsamında değerlendirilemezdi. Ancak mahkemeler faaliyete geçerse, yasanın yürürlükte olduğunu söylemek mümkün olurdu. Mahkemeler faaliyete geçtikten sonradır ki, yasa uygulanabilir ve yürürlükte sayılırdı. Bu, tedbir olsun diye düşünülmüş olan bir yasaydı. Kimisine göre de, yasa geçerliydi; fakat uygulamaya konulmamıştı. Askerî hâkimler bile yasanın geçerli olup olmadığını soruyorlardı.
Hükûmette bu konunun gündeme gelmesinin asıl nedeni, hâlen gözetim altında ve tutuklu bulunan sanıkların, mevcut yasaya göre mi yargılanacakları sorusuna aranan yanıttı. Bu kişilerin hukukî durumu belli değildi. Yasanın yürürlükte olup olmadığı dahi hükûmet üyeleri arasında tartışma hâlindeydi. Kimisine göre, mahkemeler faaliyete geçmediğinden yasa yok hükmünde sayılırdı. O hâlde, yasanın yayınından itibaren işlenen suçlar, yasa kapsamında değerlendirilemezdi. Ancak mahkemeler faaliyete geçerse, yasanın yürürlükte olduğunu söylemek mümkün olurdu. Mahkemeler faaliyete geçtikten sonradır ki, yasa uygulanabilir ve yürürlükte sayılırdı. Bu, tedbir olsun diye düşünülmüş olan bir yasaydı. Kimisine göre de, yasa geçerliydi; fakat uygulamaya konulmamıştı. Askerî hâkimler bile yasanın geçerli olup olmadığını soruyorlardı.
Mahkemelerin faaliyetine izin verilmiyor
Bir görüşe göre de, mahkemelerin faaliyete geçmeden yasanın
suç olarak tanımladığı eylemlerin suç sayılabilmesi mümkün değildi. Aynı
şekilde bu suçları soruşturmak da mümkün değildi. İlgili yasada saptanmış olan
suçları sadece İnkılâp Mahkemeleri soruşturabilirdi. Ancak onlar da faaliyete
geçmedikleri için soruşturma yapılamazdı. Demek ki, yasada suç olarak
tanımlanmış olan eylemler, hâli hazırda suç olarak kabul edilemezdi. Sanıklar,
olağan mahkemelerde yargılanmalıydı.
Maliye Bakanı’na sorulacak olursa, yasanın da kaldırılması
gerekirdi. Ekonomi de bundan olumlu etkilenirdi. Bakana göre, İnkılâp
Mahkemeleri’nin faaliyete geçmesi konusunun hükûmette görüşüldüğünün kamuoyunda
duyulması dahi çok sakıncalıydı. Eğer yasa kaldırılamıyorsa, bu takdirde
yasanın yürürlükte olmadığını ilân etmek gerekirdi. Tutuklular da olağan
mahkemelerde yargılanmalıydı. Ahmet Tahtakılıç ise, yasa uygulansa 300 ilâ 400
kişinin asılacağını öngörüyordu. Başbakan da MBK ile teması önermişti. Kemal
Kurdaş da, MBK onay vermeden yasanın kaldırılmasından yana değildi.
Öneriyi MBK yapsın
Bir görüşe göre, yasanın kaldırılmasına yönelik öneri
MBK’dan gelmeliydi. MBK, hükûmete hiç bilgi vermeden ve ona danışmadan yasayı
kabul etmişti. Bu aşamada hükûmet, MBK’ya danışmadan ve ona bilgi vermeden
yasayı kaldırırsa, bu durum, hükûmet ile MBK arasında çatışma olduğu yolunda
izlenim yaratır ve dışarıdan bakıldığında da iyi görünmezdi. Hükûmet, MBK’nın
kararına mukabelede bulunmamalıydı. Hükûmet, MBK karşısında yalnızca yasanın
kaldırılmasından yana olduğunu belirtmeliydi. MBK nezdinde yasanın kaldırılmasından
yana tavır almalı ve kaldırılması için gayret sarf etmeliydi. Fakat acele ile
teenniyi birleştirerek şekilde bir adım atılmalıydı.
Başbakan da, MBK ile temas kurulmasını
isteyecektir.
İlgili bakanlar, hükûmetin mahkemelere ilişkin eğilimini MBK’ya
aktaracaklar ve temaslarının sonucunu yeniden hükûmetin gündemine
getireceklerdi. MBK’nın da bu konudaki görüşünün öğrenilmesine çalışılacaktı.
Adalet Bakanı, önce MBK’yi ikna etmeli ve ardından MBK’nın ikna olmasından
sonra konuyu yeniden hükûmete getirmeliydi. Sorun askıda kalmıştı!
ABD’den her gün 40-50 telefon
geliyordu
Maliye Bakanı Kemâl Kurdaş, bir ara ihtilâl sonrasında
kafaların karıştığından söz ediyor, fakat MBK içindeki 14’lerin tasfiyesinden
sonra artık yeni bir havanın oluştuğuna dikkat çekiyordu. Kendisi bakan olduğu
gün 60 kişi tutuklanmış ve bunun ABD üzerindeki tesiri kendisini ürkütmüştü.
Çünkü tepki çok menfîydi. ABD’deki tanıdık zevattan ve ABD Dışişleri
Bakanlığı’ndan kendisine 40 - 50 telefon gelmişti. Bakana göre, alınacak her kararın
yurt dışı bağlantıları açısından önemi vardı ve buna çok dikkat etmek lâzımdı.
***
27 MAYIS VE İNKILÂP MAHKEMELERİ
Av İsmail Küçükkılınç
27 Mayıs 1960 darbesinin ertesinde kurulan İnkılâp
Mahkemeleri her ne kadar tatbik imkânı bulamamışsa da İstiklal Mahkemeleri
tipinde olağanüstü bir mahkemeydi. Milli Birlik Komitesi’nin kendini “anayasa
koyucu” addedip çıkardığı 12.6.1960 tarihli 1 numaralı kanun olan “1924 Tarih
ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve
Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun”un 6. maddesinde “Sakıt
Reisicumhur ile Başvekil ve Vekilleri ve eski iktidar mebuslarını ve bunların
suçlarına iştirak edenleri yargılamak üzere bir ‘Yüksek Adalet Divanı’kurulur”
denilerek Yüksek Adalet Mahkemesi’nin kurulacağı ifade edilmişse de, gerek bu
kanunda ve gerekse de sair anayasal nitelikli düzenlemelerde başkaca herhangi
bir olağanüstü mahkeme kurulacağına dair bir atıfta bulunulmamıştı.
Ancak Cemal Gürsel’in darbenin belli bir gruba yapılmadığı
ve kardeş kavgasına son verilmesi için bu eyleme girişildiği beyanının toplumda
makes bulmaması, bazı CHP’lilerin azgınlığı ve Demokrat Partililere reva
görülen muamelelerin toplumsal tepkiye yol açacağı endişesiyle ve hassaten
Demokrat Parti mensuplarının yargılanması için münasip görülen Yassıada’nın
hacminin de dikkate alınmasıyla, 3 sayılı kanunla kurulan, 54 ve 56 sayılı
kanunlarla tadil edilen Yüksek Adalet Divanının Muhakeme Usulüne Ait Geçici
Kanun hükümlerinden daha ağır olan 62 sayılı ve 18.8.1960 tarihli İnkılâp
Mahkemeleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır.
İnkılâp Mahkemeleri Hakkında Kanun’un hükümlerine göre bu
mahkemelerin kelimenin tam anlamıyla İstiklal Mahkemeleri niteliğinde olduğu
söylenebilir.
Kanunun 1. maddesine göre bu mahkemeler, İstiklal
Mahkemelerinde olduğu gibi yeteri kadar sabit ve gezici mahkemelerden teşekkül
edecektir.
Kanunun 2. maddesinde mahkemelerin bir başkan ile iki üye ve
bir savcıdan teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Bilindiği üzere İstiklal
Mahkemelerinin üye yapısı da bu şekildedir. Ankara İstiklal Mahkemesi Kel Ali
(reis), Kılıç Ali (üye, ilk kuruluşta reisti), Reşit Galip (üye) ve Necip Ali
(savcı)’den müteşekkildi.
Kanunun 3. maddesinde İnkılâp mahkemelerinin görevleri tadat
edilmiştir. Buna göre İnkılâp Mahkemeleri, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan
devletin şahsiyetine karşı suçları; yani devletin arsıulusal şahsiyetine karşı
suçları, devlet kuvvetleri aleyhine işlenen suçları, bu kapsamda teşekkül
halinde işlenen suçları; suç işlemeye tahrik, korku ve panik yaratma amacıyla
tehdit suçlarını, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirme suçlarını
işleyenleri; ayrıca Devlet Başkanının veya Türkiye Cumhuriyeti Milli Birlik
Komitesi üyelerinin veya Bakanların şahıslarına karşı her ne suretle olursa
olsun kavlen (sözle) veya fiilen tecavüz edenleri; bu sayılanlar haricinde,
Millî İnkılâp hareketine ve esaslarına karşı ve bunlara zarar verebilecek şekilde
her ne surette olursa olsun propaganda yapanları veya telkinde bulunanları veya
haber yayanları veya nakledenleri veya herhangi bir faaliyette bulunanları
yargılayacaktır. Yine aynı madde hükmüne göre bu kanunun tatbikinde sıfat ve
memuriyetler nazara alınmayacaktır.
Kanunun 4. maddesinde işlenen suçların cezası tayin
edilmiştir. Buna göre bu suçları işleyenler, fiil teşebbüs halinde kalsa dahi 5
yıldan 15 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılacaktır. 4. maddenin 2.
fıkrasındaki hüküm ibretliktir ve İstiklal Mahkemelerinden esinlenmiştir. Bu
fıkraya göre “vahim hallerde ölüm cezası hükmolunur”. Ayrıca bu suçların Türk
Ceza Kanunu’nda tayin edilmiş cezası daha ağırsa o hükümler tatbik edilecektir.
Kanunun usul hükümleri faslının 5. maddesinde İnkılâp Mahkemelerince,
3005 sayılı kanun, yani suçüstü hükümleri uygulanacaktır.
Kanunun 6. maddesi de yine İstiklal Mahkemelerinden
mülhemdir. Bu maddeye göre savcı, tahkikatın icrası ve ikmali zımnında sorgu
hâkiminin tüm yetkilerine sahiptir. Tevkif (tutuklama) ve tahliye kararları
tasdike tabi değildir. Tevkif kararlarına karşı vuku bulacak itirazları başkan
karara bağlar ve bu karar kesindir. Ancak sadece savcının takipsizlik kararı
mensup olduğu mahkeme başkanının tasdiki ile tekemmül eder.
Kanunun 8. maddesi aynen İstiklal Mahkemelerinden kopyadır.
Bu madde hükmüne göre “ İnkılâp mahkemeleri kararları kesindir. Ancak
savcı ve maznun tefhim tarihinden itibaren 3 gün içinde, mahkemeden, kararın
tekrar gözden geçirilmesini talep eder”. Malum olduğu veçhile ünlü bir
İttihatçı da İstiklal Mahkemesinin hapis kararına itiraz etmiş, itiraz üzerine
de “Aliler Divanı” hapis kararını idama tahvil etmiş ve bu İttihatçı asılmıştı.
Kanunun 10. maddesine göre bütün makam ve memurlar, hassaten
bütün silahlı kuvvetler ve zabıta makam mensupları, bu mahkemeler savcılarının
tahkikat, takibat veya infaza ilişkin emirlerini yerine getirmekle ödevlidir.
Aynı maddenin 4. fıkrasına göre “bu emirleri yerine getirmeyenler hakkında fiil
kasten işlendiği takdirde 5 yıla kadar ağır hapis, ihmal ile işlenmiş ise 5
yıla kadar hapis cezası hükmolunur”.
Kanunun 11. maddesine göre bu mahkemelerin hâkim ve savcı
dışındaki tüm personeli ve hizmeti Milli Birlik Komitesi Sekreterliğinin
tasvibiyle Devlet Teşkilatından temin olunacaktır.
Kanunun 14. maddesine göre de bu mahkemelerin faaliyetine
Millî Birlik Komitesinin kararı ile son verilecektir.
İnkılâp Mahkemeleri, tartışmasız İstiklal Mahkemelerinden
mülhemdir. Bir eşkıya güruhu Yüksek Adalet Divanı ile yetinmemekte, bir de eğer
millet darbeye, darbecilere karşı gelirse veya onlar hakkında bir şikâyet,
itiraz ve memnuniyetsizlikte-velev kavlen olsun- bulunursa onları yargılamak
için de bir olağanüstü mahkeme kurmaktadır. Her ne kadar Türk Milletinin bu
gibi olaylarda tepkisel bir çıkışına tesadüf edilmemişse de, Demokrat Parti’nin
sosyal tabanı gereği böyle bir endişenin darbecilerde varit olduğu
gözlemlenmektedir. Ancak darbecilerin endişeleri vuku bulmamış, bu mahkemeler
hakkında mufassal bir kanun çıkarılmasına rağmen tatbik ihtiyacı hâsıl
olmamıştır.
27 Mayıs darbesi özgürlükçü değil, milleti hedef alan, onu
sindirmeyi ve korkutmayı şiar edinen faşist bir harekettir. Yassıada rezalet ve
melanetleri ölçü alındığında eğer darbecilere karşı kitlesel bir eylemde
bulunulsaydı ve gazetelere yansıyan münferit hadiseler belli bir yoğunluğa
baliğ olsaydı, hiç kuşkusuz bu kanun hükümleri aynen uygulanırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder