15 Mayıs 2014 Perşembe

27 MAYIS'A ASKERDE YAKALANMAK; ERTUĞRUL MAT

27 Mayıs’a askerde yakalanmak
Ertuğrul MAT
16 Ocak 1960  tarihinde Ankara’da Piyade Yedek Subay okulunda,askerlik görevine ilk adımı atmıştım.. Üniversitelerde başlayan olaylar gittikçe büyüyordu.27 Mayıs öncesi İstanbul’da” 28 Nisan” ,”Ankara’da 555K “ diye anılan olaylar,bizi koşar adım 27 Mayıs’a  götürüyordu..
O günlerin hikayesi:
Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, 2 Haziran 2003 tarihli Aksiyon dergisinde Cemal. A. Koyuncu’ya verdiği mülâkatta, 28 Nisan gününü  olayların CHP Gençlik Kolları tarafından organize edildiğini söylüyordu.
Milli Birlik Komitesi üyelerinden Şükran Özkaya da ”Adım Adım 27 Mayıs’a“ adlı kitabında, ordunun 28 Nisan olaylarına göz yumup, müdahale etmediğini açıklıyordu.
Olaylar Ankara’ya da sirayet etmiş, 29 Nisan günü Ankara’da iktidar aleyhine büyük gösteriler yapılmıştı. Bunun üzerine Ankara ve İstanbul’da örfi idare(sıkıyönetim) ilan edilmişti.
3 Mayıs’ta Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, Milli Savunma Bakanı’na bir mektup yazarak, Celal Bayar’ın istifasını, bazı bakanların hükümetten ayrılmasını, Ankara örfi idare kumandanının görevden alınmasını ve Tahkikat Komisyonu’nun ilgasını tavsiye ediyordu. Yassıada duruşmaları arasında, Milli Savunma Bakanı’nın Menderes’e bu mektuptan normal bir yazışma gibi bahsettiği, muhtevası hakkında bilgi vermediği anlaşılacaktı.
“555-K” “beşinci ayın beşinde saat beşte Kızılay’da” parolası, üniversite ve CHP’li muhitlerde yayılıyordu. O gün çok büyük bir kalabalık Kızılay’ı dolduruyordu. Menderes de oradaydı, makam arabasından inmiş, kalabalığın arasına karışmıştı. Yakasına bir rivayete göre Deniz Baykal,  şair Cemal Süreya’ ya göre ise Vedat Dalokay yapışmıştı.
Menderes, “Ne istiyorsunuz?” diye sorunca, “Hürriyet” cevabını almıştı.
Menderes, “Bir başbakanın yakasına yapışacak kadar hürriyet nerede var?” diye mukabele etmiş ve korumaları tarafından oradan uzaklaştırılmıştı.
6 Mayıs günü Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, veda mesajı yayınlayarak, izinli olarak Ankara’dan ayrıldı. 21 Mayıs’ta Harbiyeliler yürüyüp Sıhhiye’deki Atatürk Anıtı’na çelenk koydular.
Demokrat Parti’ye yakın olduğu söylenen Piyade Yedek Subay Okul Kumandanı Tuğgeneral Abidin Tüzel, biz yedek subay adaylarına, “Bu olaylara karışmayacaksınız” diyordu.
Bu olaylar olurken, biz de, Yedek Subay Okulu’nu tamamlamış, demir takıp asteğmen olup kıta hizmeti için kuraları çekmiştik. Ben, İskenderun 50. Piyade Alayı’nı çekmiştim.. Yedek Subay okulundayken, tabii ki, gazetelerden ve radyo haberlerinden, İstanbul ve Ankara’da cereyan eden olayları takip ediyor, bu arada siyasi hüviyetlerimiz de meydana çıkıyor ve kanaatlerimize göre, birbirimize yakınlaşıyorduk.... Bulunduğum mangada Ankara Hukuk’tan mezun Dörtyol’lu İlhan Eryürekli’yle de kanımız kaynamıştı. İskenderun’u çektiğimi duyunca koşup yanıma gelmiş ve ” İskenderun’daki akrabalarımın hepsi Demokrat Partili, sana bir mektup vereyim ;orada yalnızlık çekmezsin “demişti. .İlhanla dostluğumuz uzun yıllar devam etti.. O hakimliği tercih etmiş, hakimlikte yükselmiş, Osmaniye ve Adana Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nda bulunmuştu.Kuralar çekildikten sonra, 25 Mayıs 1960 Çarşamba günü öğleden sonra, eşyalarımızı evlerimize götürdük. 28 Mayıs Cumartesi günü okuldan ayrılacak, 12 günlük bir tatil döneminden sonra, kıtalarımıza iltihak edecektik.
Ben de Çarşamba günü, herkes gibi hafta sonlarında kaldığım Serçe Sokak’taki YavuzEsmersoy’un bekâr evine kaputumu ve diğer eşyalarımı bırakmış, akşam üstü de okula dönmüştüm.
27 Mayıs’ı Ankara’daki Piyade Yedek Subay Okulu’nda yaşamak
ERTUĞRUL MAT
27 Mayıs Cuma sabahı silah sesleriyle uyandık.
İhtilal duyulmuştu. DP’ye yakınlığı dolayısıyla okul kumandanı, Tuğgeneral Abidin Tüzel’e güvenmeyen ihtilalciler, Piyade Yedek Subay Okulu’nu ihtilal hareketinin dışında bırakmışlardı.
Öğlene doğru, Abidin Paşa’yı gözaltına alıp, okul komutanlığına güvendikleri birini tayin etmişler. Bundan sonra , Piyade Yedek Subay Okulu da emir komuta zinciri altında, ihtilalcilerin yanında yer almıştı..
Harp Okulu, Piyade Yedek Subay Okulu’na çok yakındı. Yedek subayların bir kısmı oraya sevk edildi.
Demokrat Partililerden bazılarının ciplerle, bazılarının  GMS’lerle, bazılarının da çöp arabalarıyla, Harbiye’ye getirildiğini görüyordum. Tabii ki “tarifsiz kederler içinde” ydim…
Bizim 4. Bölük’teki Edirneli Erol, 27 Mayıs’tan evvel, CHP’lilere küfreder, Demokrat Parti’yi överdi. O Erol,27 Mayıs günü, Harbiyelilerin önüne düşmüş, onları Edirne’nin Demokrat Partili milletvekillerinin evlerine götürmüştü... İlk defa o gün insanların bazılarından iğrenmiştim..
Akşam üzeri bizim bölük, Tandoğan Meydanı’nın arka tarafındaki Ayten Sokak’a sevk edildi. İsmet Paşa, orada Metin Toker’e ait 22 numaralı evde oturuyordu.
Ayten Sokak’a girmek için Tandoğan Meydanı’ndan Beşevler’e giden cadde üzerinde ve Fen Fakültesi’nin tam karşısındaki benzincinin önünde vasıtalardan iniyorduk ki, benzincinin arkasındaki binanın üst katının penceresi açıldı. Genç bir adam Demokratlara küfrediyor, ihtilali alkışlıyordu. Bu sesi tanıyordum, başımı kaldırıp, göz göze gelince, hemen içeri girip pencereyi kapatmıştı..
Tanımıştım; kendisiyle defalarca İsmet Paşa ve CHP aleyhinde konuşmuştuk. O, benden  de , ErolErgüneş’ten de  da, Yavuz Esmersoy ‘dan  da, Eyüp Yardımcı’dan  de daha hızlı demokrat olan Erol Ergüneş’in  ağabeyi  Hâkim Üsteğmen Ümit Ergüneş’ti.  O gün bazı insanların bazılarından ikinci kez iğrendim.
O geceden birkaç gün sonra, Kayseri’de görevli Tuğgeneral  NazmiErgüneş, yani Erol ile Ümit’in babaları, ihtilalcilerle işbirliği yapmayı reddettiği için emekliye sevk edilecekti.
27 Mayıs gecesi Ayten Sokak’ta silah sesleri
Ayten Sokak’ın başından itibaren birer metre arayla dizildik. Bizim mangaya sıra tam da İsmet Paşa’nın kaldığı 22 numaralı evin önünde gelmişti. Takım kumandanı teğmen, o mangadakilerin, siyasi tercihlerini biliyordu, “Siz şu tarafa” deyip, bizi Ayten Sokak’ın öbür köşesine sevk etti. Bunu bize güvenmediği için değil, bizi korumak için yapmış ,bölükteki DP aleyhtarlarının bizi tahrik etmesi ihtimaline karşı tedbir almıştı..
Saat 23’e doğru, Ayten Sokak’ta bir silah patladı. Herkes silah sesinin geldiği yere doğru koştu Bir de gördük ki,bölük arkadaşımız Adil, “Nasıl oldu buiş?” diye hayretle tüfeğine bakıyordu.
Adil, Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra, şizofreniye yakalanmış, buna rağmen askere alınmıştı. Bir an elindeki tüfeği merak etmiş, orasını burasını kurcalarken silah ateş almıştı. Allahtan namlu yukarıya doğru olduğu için kimseye bir şey olmamış, bunu anlayınca,silah sesinin duyulmasıyla yüzleri bembeyaz olan subayların yüzüne renkleri geri gelmişti.
O gece ve ertesi sabahın erken saatlerinde Harp Okulu önünde nöbet tutarken kaputlarımız olmadığı için o kadar üşümüştük ki, bazı arkadaşlarımız, “Hayatım boyunca bir daha sıcaktan şikâyet etmeyeceğim” diye yemin ediyordu.
16 Ocak’ta başlayan ve 27 Mayıs 1960’ta sona eren bu okul döneminde, Türk demokrasi tarihinin en acı olaylarına şahit olmuştum.
Bir mukavemet olmayıp, ihtilal başarıya ulaşınca yedek subay talebelerini Ankara’da daha fazla tutmadılar. Kıtalarımıza intikal etmemiz için bize on beş gün izin verdiler.
İstanbul’a gittim. Erol’u, Eyüp’ü, Nazım’ı Balmumcu’yagötürmüşlerdi. Ziyarete de müsaade etmiyorlardı. Zor günler geçirdiler. ErolErgüneş ile Eyüp Yardımcı dayandılar, ama Giresunlu Nazım Durmuşoğlu hayatı boyunca devam eden ruhi çöküntülere uğradı.
Tahliyelerini müteakip Eyüp Son Havadis gazetesinde, Erol da bir müddet Akşam gazetesinde çalıştı. Erol, Sümerbank hukuk müşavirliğinden emekli oldu, Eyüp ise İstanbul’un başarılı avukatları arasında çalışmaya devam ediyor.
Özkan Tikveş, Anayasa Hukuku Profesörü oldu. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde çalıştı. Şimdi emekli.
Yavuz Esmersoy, Tarım Bakanlığı Planlama Şube Müdürlüğü’ne uzman olarak girdi. Ve siyaset platformundan uzaklaştı.
Ta ki, en yakın arkadaşı , Bursa milletvekili olup Ankara’ya gelince, Yavuz’u kış uykusundan uyandırmış siyasetin  heyecanlı dünyasına yeniden dönmesini sağlamıştım. Bu kitabı yazmaya başladığım zaman, Erol da, Yavuz da sağdı.
Yavuz kalbine Erol kansere yenildi.
Allah makamlarını cennet eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder