31 Temmuz 2013 Çarşamba

AKİS DERGİSİ: "Geç Aslanım, Geç..."

"Geç Aslanım, Geç...” Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı. (Alıntı: 3 Ekim 1960 AKİS Dergisi Sh.7)

29 Temmuz 2013   
AKİS DERGİSİ, 3 Ekim 1960 - Sayı: 320 Sh:7
Kapak Resmi ve Üzerindeki Yazı;
Orhan Erkanlı-Duruşmaların Tanzimcisi
- ALT TABAN

"Geç Aslanım!..."

”Cumhuriyet Başyazarı Nadir Nadi geçen hafta içinde son derece alaka uyandıran ve her yerde konuşulan güzel bir başyazı yazdı: 555 K! Bu hislere  ancak samimi olanların hakkı vardır. diyor. 
Bunda, ancak Bayar – Menderes rejimine karşı samimiyetle vazife almış bir gazetecinin hakkı olan hisleri dile getiriyor, sonra İhtilali sadece kendisinin yaptığını sanmaya başlamış kimseleri pek tatlı, pek nazik şekilde ikaz ediyordu.
555 K.
 İki gün sonra Yeni Sabahta bir başyazı çıktı.  Yazının başlığı gene 555 K idi. Ama altındaki imza şuydu: Kılıçlıoğlu! Belkide asrın mizah tarihine altın harflerle geçecek olan yazı hiç şüphe yok AKİS okuyucuları tarafından alakayla okunacaktır”.,,,,,,,,,
Akise göre Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı buymuş.
Geçen gün sayın arkadaşımız Nadir Nadi’nin 555 K. başlıklı yazısını okudum.Tesadüfen o gün bende Ankara’da bulunuyordum. Ne tuhaf rastlayış diye düşündüm.: Ben de o sabah Ankara yollarında bir gezintiye çıkmış, ve tıpkı Nadir Nadi gibi gögsüm, kollarım kabara kabara bu milli inkilabımızda benimde büyük payım olduğunudüşünmüştüm.
Ülvi heyecan
27 Mayıs sabahının o içlere sığmayan ülvi heyacanı ta iliklerimde his etmiştim. Zaten o sabahı unutmak mümkünmüydü.? Sokağa çıkma yasağına rağmen nasıl şuursuzca fırladığımı, gazeteye koşmak, arkadaşlarımı kucaklamak istediğimi, yollarda rastladığım asker ve subayların ( Yasak,geçemezsin) ihtarları ile kendime gelerek, kim olduğumu söyleyince (Geç arslanım, sana çok eziyet ettiler, sende bizden sayılırsın) diye yol verdiklerini bir ömür boyu unutmamak mümkün mü?
Baykuş sesi algısı.
Ben düşünürken daha  gerilere de gitmiş, 6/7 Eylül vakası üzerine gazetemizin feryadlarını, Ulus kapatıldığı zaman  muhalefet liderine sütunlarımızı tahsisi etmek istediğimizi, büyük suistimallerde korkusuzca attığımız başlıkları, Hüseyin Cahid’in  hapse giriş ve çıkış şeklini, neleri neleri hatırlamıştım.Ara sıra kulağıma baykuş sesine benzeyen  sesler de geliyordu. Bu ses,Türk radyosundan bana nebaş,mezar kazıcı,çöl faresi diye bağırıyordu.
Hayali tasvirler.
Bazan da kendimi başımdan boynuma doğru süzülen kanlar içerisinde gece yarısı bir otomobilin köşesinde sallanıyor his ediyordum. Ben de kendimi tıpkı Nadir Nadi gibi günün kahramanlarından farz ediyor, yürüyor da yürüyordum.
Sonra birden çocuk gibi gülümsemeye başladım.
Musıgue de Scene ve devrin romantik duyguları.
Hafızamdan her şey silindi.artık gözlerimin önünde yalnız pırıl pırıl üniformaları, genç genç ve dinamik vucütlarıyla 38 tane Türk subayı daha sonra  emsalsiz bir Türk ordusu belirdi. Adımlarıma ve bu tabloya Üniversite gençlerinin (Yetişin kardeşler,rejim gidiyor) feryatları da bir musigue de scene gibi tempo tutuyordu.
Neymişler ?
Evet, biz neydik ? Bedii’ler, Falih’ler, Çetin’ler, Nadir’ler, ?!
Kalpleri, hürriyet,adalet,  aşkıyla çarpan, ruhlarında ve vücutlarında Victorie de Samothrace heykelinin bütün ileri atılışını taşıyan bu arslanların yanında, kendimize ne büyük paylar ayırmaya çalışıyorduk.
İdare lambası tutmuşlar.
Ama yine de bunları his edebilecek, böyle vehimlere kalkışabilecek bir ruh taşımak ta insanı sevindiriyor, ve bu büyük inkilabımızla canları pahasına  Türk evlatlarını kurtarmak için yürüyenlerin yoluna ışık demek demek belki idialı olur ama, küçücük bir idare lambası tutmuş olabilmenin düşüncesi bile insana sonsuz hazla ürpertiyor.(…)
interakfif yorumS A M E T    O C A K O Ğ L U
YAZARIN NOTU: Akis dergisinin 60/61 yıllarındaki sayılarından bir kaçına  sahaf benzeri bir dükkanda rastladım ve  satın aldım. Biz neler yaşamışız? bir kısmını bu dergiden okumak istedim.
DURDUKÇA FARKLI BİR KOKU ÜRETİYORLAR.
Bu ara, bunları muhafaza sorunum var. Durdukça farklı bir koku üreten, sayfaları ibretlik incilerle dolu Akis dergisinin Ekim 1960 tarihli sayısını incelerken    7. sahifedeki ” Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı” başlıklı yukarıda aynen   yayınladığım   yazı dikkatimi çekti.
NEYMİŞ BU DÜNYANIN EN GÜZEL MİZAH YAZISI BİRDE BİZ  BAKALIM.
Neymiş,  bu Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı, hele bir okuyayım, bunların mizah anlayışından bizde haberdar olalım,  dedim.  Okuyunca gördüm ki Akisin o zaman ki editörü başlıkta kullandığı ” Geç Aslanım” cümlesi ile aslında; yazısını naklettiği Kılıçlıoğlu’na, yazısındaki tasvir ve tanımlamaları nedeniyle – bunları geç aslanım- demektedir.
BİR YANDA METHİYE DÜZÜYOR DİĞER YANDA İKAZI SÜRDÜRÜYOR.
Akisin editörü;  27 mayıs darbesini (onlar ihtilal diyorlardı) kendisinin yaptığını zannedenleri ve darbeyi sahiplenenleri Cumhuriyet  gazetesindeki  makalesi ile ikaz eden Nadir Nadi’yi , ” Geç Aslanım”  başlıklı yazısında  methiyelerle anlatmakla kalmamış, kendisi de Nadir Nadi’nin  yaptığı  ikazı sürdürmüş.
YENİ SABAH HAK SAHİBİ KABUL EDİLMEMİŞ.
Akis  dergisinin 326 sayısının 7.sahifesindeki  ”Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı ” nın muhattabı  Kılıçlıoğlu’nun  o günlerde pek kimseye yaranamadığı anlaşılıyor. 
BU İŞE SEVİNMEYE HAKKI OLANLAR, OLMAYANLAR SINIFLANDIRMASI
27 mayıs darbesini takip eden günlerde kimileri ; darbeye yaranma kuyruklarının fazla uzadığını düşünerek, darbe yandaşlığından hak edilecek  pasta dilimlerinin daha  fazla bölünmemesi için  ortamı  ikaz etme misyonunu üstlenmişler ve darbe taraftarlığını ; bu işte  samimi olanlar  ve  olmayanlar diye ayırırken,  işin pastasını hak edenler ve bu lezzetli pastadan  pay almayı  hak etmeyenler şeklinde kategoriler oluşturmuşlar. 
Ayrıca bu dergideki yazıların içeriğinden anlaşıldığına  göre,  o devrin  bütün itici ve tiksindirici pozisyonlarının baş köşelerine kurulan   akıl hocaları ; yaptıkları ile  -rejimi kurtardıklarını- düşünmekteymiş.! 
FİZİKSEL GÖRÜNTÜYÜ NASIL ALGILIYORLARMIŞ
Dönemin dergi ve gazetelerinde; hakim pozisyon sıfatlarını taşıyanlara ve darbecilere  ilgi çekici bir üslup ile hitap edilmektedir..
VÜCUT TASVİRİ
Vatan kurtarıcılığı ve olağanüstü yetilere sahip olunma   tasvirleri ve  tarihe altın harflerle geçme vurguları  ile yapılmış türlü dolduruşlar yanında, dönemin editörleri ve yazarları darbecilerin fiziksel görüntüleri hakkında  da tığ gibi, aslan gibi, bir  abide gibi  tasvirler ve süslemeler  yapmışlar.
MİSYONLARINDAN VİZYONLARINI OLUŞTURMUŞLAR.
”Tarih önündeki en büyük sorumlulukları yıktıklarının yıkmak istedikleri olmadığını görünce adaletten daha uzaklaşmaları olan”  bu topluluğu  epey dolduruşa getirmiş kimi yazarlar,  Dönemin gazete ve dergilerinin baş köşelerindeki yazı ve tasvirlerin;  bazı  meslek  mensubu gençlerde  demokratik parlamenter rejime, milli irade kavramına  özgün bir bakışı olan  misyonlarını  oluştururken ayrıca kendi   vizyonlarını da  üretmiş oldukları demokratik sürecimizin yollarından bellidir.
BU RESMİN BİR SEBEBİ OLMALIDIR.
Eğer böyle olmasaydı, olayların farklı  pozisyonundaki kişiler ve ülke için, büyük sıkıntılar nedeni olan  tablolar-resimler  nasıl ortaya çıkardı.
ÖZÜRLÜ IŞILDAK SEÇİMİ .
Bir yanda dönemin olaylarına yön verirlerken diğer yanda; demokrasiyi ve halkın siyasi tercih  yeteneğini özgün kriterleri ışığında değerlendiren müdahaleci bir  vizyon oluşmasına hizmet eden bu tip fikir aktivistleri , herkesin  baş gereksinimi olan hukuku değilde, hukuksuzluğu sürekli bir ışıldak yaparak, yanlışlarla  ve hatalarla bezenmiş pek çok girişimi tarih sayfalarına kaydetmişlerdir.  
Gerçekte korumayan  sadece yıkan,yıktıran  ve  yıkılmalara neden olan türlü olaylar  içerisinde yer alan, kalan insanların  nasıl  seçeneksiz ve savunmasız  kalabildiğini hatırda tutmak  gelecek için hayırlı bir iş olacaktır. 
Gündemimizi sırtlayıp türlü yollar kat ederken buluştuğumuz  hüzünlerle bir başımızdayken,; yaptığımız onca şeyle, hesabı mutlaka görülecek kendilerine ait   yüklerini sırtlarına  iyice  yerleştirdiklerimiz, sanki biz bunlara hiç bir şey yapmamışız gibi etrafımızda dolaşarak,  manyetik odaklanma  ile  çıkardıkları  gürültülerin ve meşguliyetlerinin tesiri altındayken , ilgi çekici  başlığına takılıp okuduğum bu yazının  algılattıklarını, bir de şu açıdan değerlendirmek doğru ve hakça olacaktır. 
MİZAH ANLAYIŞLARINA YA TEBESSÜM ETSEYDİK.!
Demokrasimizin zulmet günlerinin popüler dergisi  Akisten aktardığımız   yazı;  kazara  gerçekten iyi bir   mizah yazısı olsaydı da  latifeleri ile bizi   tebessüm ettirseydi.! Yani, darbe mizahı ya bizi de güldürse idi! O zaman  oldukça  trajikomik bir durum ortaya çıkardı ,herhalde.

KİMBİLİR DÖNEMİN MAĞDURLARIN NASIL ÜRPERİYORDU ?

Bu akis dergisinin  haberlerini, yorumlarını, erken tebligatlarını okuyan,   nefret duygusunun ürünü karikatürleri, fotoğrafları gören   tedbirler kanuna sıkıştırılmış darbe mağdurları; kim bilir neler his ediyorlardı acaba o zamanlarda.? Onların bedenlerindeki hukuk duygusunun ritmi acaba nasıldı,VE BU HİS ETTİKLERİ ONLARI NASIL ÜRPERTİYORDU  ACABA ?

Bu yazıma rastlayıp ta 2013 yılında bu nedir böyle,  1960 dergileri ni anlatılıyorlar diyen de çıkabilir.
BUNUN ZAMAN AŞIMI YOKTUR.
Neden,? anlatmayalım.!  Bu işlerde zaman aşımı yok ki. Üstelik bu ara anlatan anlata.Adeta tek tek fişlenip kirli zihinlerde arşivlenmiş  böylesine  dolu bir anlatım hafızası ve en ince detaylara kadar konunun işlenmesi.!
Bunlar yeni alınan bir Tv’nin veya buzdolabının içinden çıkan uluslararası standartlardaki kullanma kulavuzları  bilgisi değildir elbette.Farklı fiziklere uydurulan bu elastiki elbisenin ve o sanal itici duyguların, ve bu  algının üretimini kim yapar?  Kim yapacak, elbette bu haltı yiyenler yapar, yaptırır.
Kendin pişir, kendin ye veya kendin yaz kendi oyna işinin ağır kokularına,çirkin görüntülerine,  işitsel rahatsızlığına alışamama vakalarının da  literetürde   yerinin olduğu bilinen bir  gerçektir. 
Toplumun en ileri nefret duygusunun hedefi olmayı hak edenlerin, sanal ve manyetik algılarla ortak nefret davranışı sergileten sağlıksız düşünceler ve aktiviteler  üretebilmesi; insanlığa ait ortak değerlerin en ciddi meselesidir.
Eğer böyle olmasaydı, kışın karanlık ve soğuk günleri nasıl  olurdu da,  baharmış gibi algılanabilirdi?
Hatta Akisin hayallerinde dahi kendine bir yer bulamamış sonradan gelişen ve yaşama çöreklenen işler nasıl olurdu.?
Bu yazımın konusu olmadığı için, benzer alanlarda ve ortamlarda üreyip,  ayakta kalabilmelerini bir meziyet ürünü görüp, kendi zavallılıklarını fark etmeyenlere ayrı bir şey yazmak fuzuli iş olacak.Yazının bu bölümünde  kendine bir aşinalık veya  şahsiyetine yakışan bir dublaj hisseden de olabilir. Bu oluyorsa bizim için iyi bir şeydir. Bir de bu işin süreklilik kısmı vardır ki neması pek boldur.  Daha evelsi gece, deniz kenarında çimenlere oturan birilerinden duydum,  ”Begüm anlattı”  v.s diyorlardı.
NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK – LEZZETLİ SALATA
İnteraktif yorumumuzu noktalarken,  devrin Akis dergisinin sahifelerinde yer alan  bir diğer yazıdan anlaşıldığına göre,;  Akis o zamanlar , Demokratik Parlamenter Rejimin  aracı  olan, ”nitelikli oy çoğunluğunu” lezzetli salata” olarak anladığını  ve anlattığını da belirtelim. S.O
   AKİSİN  3 EKİM 1960 TARİHLİ 360. SAYISININ 14 VE 15. SAHİFELERİ – BİR MÜLAKAT- BÖLÜMÜ.
DEMOKRAT PARTİYİ KAPATTIRAN ADAM – NURİ GEYGEL – 1957Demokratı.
(14 Yıl , 14 dakika süren tek hakimli bir mahkemede bitti.)

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Hasan Celâl Güzel

Adnan Menderes’e Ağıt
HasanCelalGuzelBundan 48 sene önce bugün (dün), Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 9. Başbakanı Adnan Menderes, arkasında hizmet dolu 10 ‘altın yıl’ bırakarak 27 Mayıs darbecileri tarafından alçakça idam edildi. Hiç şüpheniz olmasın ki, O bir şehittir. ‘Demokrasi Şehidi’ filân diyerek lâfı sulandırmanın âlemi yok. Bazıları şehitliği dar anlamda yorumlayıp ille de küffâra karşı kılıç sallayarak ölmek şeklinde anlıyor. O takdirde Hz. Ali’yi, Hz. Hüseyin’i şehit edenler kâfir miydi? Rahmetli Adnan Menderes, tam 10 yıl gecesini gündüzüne katarak, bütün kalbiyle inandığı Allah’ın rızasını kazanmak için hizmet etti. O’nu şehit eden alçaklar bu aziz millete en büyük hıyaneti reva gördüler. Merhum Menderes’in şehit edilişinin en önemli sebebi, O’nun inançlı olması ve Müslüman Türk Milleti’nin manevî değerlerinin yanında olmasıydı. O’nu, İstanbul’da yalnız başına, bir selâtin camiinde sabah namazı vaktinde Hakk’ın huzurunda el açmış gözyaşları içinde duâ ederken; Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesini huşû içinde ziyaret ederken veya Fatih’in türbesinde fatiha okurken görebilirdiniz. 
Kalbindeki iman ve milletine olan sevgisi, daima mütebessim, sevimli, güzel ve nurânî yüzüne vurmuştu. O’nu benim gibi çok seven rahmetli babama, ‘Ne olur, bir defacık o tonton yanaklarından öpeyim’ diye yalvarırdım. DP’nin Malatya yöneticisi olan babam, beni O’na götürdüğünde o kadar heyecanlandım ki, ancak elini öpmeyi düşünebildim. Lâkin O, beni kucağına alarak yanaklarımdan öpmüştü. O, tam bir halk adamıydı. Sevgiyle beslenen bir derviş gibiydi. Halkın arasında insanlarla kucaklaşırken gözlerinin nasıl sevgiyle ışıldadığını görürdünüz. Rakipleri gibi halka tepeden bakmaz, halkın ismini kullanarak ‘cahil’ buldukları halkı küçümsemezdi. O, rakiplerinin deyişiyle ‘Hasoların, Memoların’Başbakanıydı. O’nu şehit ettikleri tarihte 16 yaşındaydım ve Malatya Lisesi 2. sınıf öğrencisiydim. O tarihte milletin büyük çoğunluğuna ‘kuyruk’, ‘gerici’ derlerdi; şimdi de ‘irticacı’ diyorlar… O kara günü çok iyi hatırlıyorum. Bir taşkınlık yapmamam için babam beni odama kilitlemişti. Odamda saatlerce ağlamıştım…
Adnan Menderes’i idam ettirenler CHP zihniyetindeki oligarşik despotlardı. Çok partili demokratik rejimi içine sindiremeyen CHP jakobenizmi ordudaki darbeci odakları tahrik ederek 27 Mayıs’ı hazırlamıştı. Hem Yassıada Mahkemesi’ni(!) kurdurmuşlar, en ağır kararları verdirmek için her türlü teşvikte bulunmuşlar, hem de idam kararlarından sonra timsahın gözyaşlarıyla güya infazı durdurmaya çalışmışlardı. Menderes’in katilleri, sadece Millî Birlik Komitesi’ndeki erâzil değil, Alçak Adalet Divanı’nın postal yalayıcı sözde savcı ve hâkimleri ile darbeci uşağı şerefsiz basın mensuplarıydı.
Bugün Türkiye’de yargı bu derece siyasallaşmış ve tefessüh etmiş ise, bunun başlangıcı Yassıada Mahkemeleri ve darbeciler emrindeki hukukçu bozuntularıdır. ‘Seni buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’ diye kararının gerekçesini bildiren bir yargı mensubu kadar şerefsiz birini düşünebilir misiniz?… Ya profesörlük unvanlarından ve kara cübbelerinden utanmadan mevki, mansap uğruna hukuka ihanet eden amorf üniversite hocalarına ne dersiniz?…
Ne yazık ki, bugün de aynı oyunlar oynanıyor; millet düşmanları, çetelerle kolkola darbe hazırlığı yapıyorlar. Gene, siyasallaşmış hukukçular, darbe tahrikçisi kalem erbabı, bu mağdur ve mazlum milletin iradesini askıya almaya çalışıyor.
Menderes, Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratikleştiren kişidir. O’nun döneminde gerçek bir ‘halk ihtilâli’ yapılmış ve jakoben oligarşinin hâkimiyeti sarsılmıştır. O’, ‘köylüyü efendimiz’ yapmış, yani halkı egemenlerin zorbalığından kurtarmıştır.
10 Altın Yıl’da gerçekleştirdiği hizmetleri uzun uzadıya anlatacak değiliz. Lâkin bir hizmeti vardır ki aslâ unutulmayacaktır: Bugün semalarımız ‘Tanrı uludur’ yerine ‘Allah ü Ekber’ nidaları ile inliyorsa bunu O merhuma borçluyuz. Esasen 27 Mayıs’da lâikçiliği din yapan oligarşinin ‘İslâmca Ezan’a karşı bir rövanşıdır.
Adnan Menderes, sevabıyla, günahıyla, hizmetleri ve hatâlarıyla artık tarih oldu. Bu necip millet O’nu çok sevdi… Hattâ ölümünden sonra O’nu evliyâlık mertebesinde sayanlar görüldü. Çocuklarının adlarını ‘Adnan’ ve ‘Menderes’ koydular. Yaşarken O’nu sevmeyen CHP yanlıları da, ölümünden sonra sevdiler veya en azından yapılan haksızlıklara üzüldüler. Bugün hâlâ darbecilere hak veren ve O’nu küçültmeye çalışan bir avuç ‘jakoben militarist’ dışında hiç kimse ‘27 Mayıs Cehennemi’nde olan biteni hoş görmüyor.
‘Üstâd’ın Menderes için yazdığı ‘O Zeybek’ adlı ağıttan bir beyitini tekrar yayınlıyorum:
‘Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla;
Zeybeksiz yolları gözetle, ağla!’
O’nu ve O’nun gibi şehadet şerbetini içen bakan arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı, içlerimiz acı dolu olarak minnet, şükran ve rahmetle yâd ediyoruz.
O’nun, bunca hizmetten sonra darağacındaki fotoğrafı, siyaset tarihimizin yüzkarası olarak gözlerimizin önünden gitmiyor. O’nu ve arkadaşlarını şehit eden darbecileri ve hukukçuları, buna çanak tutan basını ve oligarşik monarkları ebediyete kadar lânetliyoruz.
Onları şehit eden alçakları kimse hatırlamıyor; lâkin Adnan Menderes ismi, Türk tarihine ve Türk Milleti’nin gönlüne ebediyyen unutulmayacak şekilde yazılmıştır.
Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın güleryüzlü, nurlu Başbakanı Adnan Menderes’i gözyaşlarımla, minnetle ve rahmetle yâd ediyorum.
Rahat uyu benim tonton başbakanım…
Nûr içinde yat. Ruhun şâd, mekânın cennet olsun.
***ADNAN MENDERES DEMOKRASİ PLÂTFORMU, 2013