8 Aralık 2016 Perşembe

TBMM 18. Başkanı İSMET SEZGİN’in Cenaze Merasimi ve Defin Programı


TBMM 18. Başkanı Merhum İSMET SEZGİN’in
Cenaze Merasimi ve Defin Programı:
09 Aralık 2016 – Cuma

Saat: 11.00,                 TBMM Anma ve Uğurlama Töreni
Saat: 12.45 – 13.15     Ankara Kocatepe Camii (Cuma Namazından sonra Cenaze Namazı)
Saat: 14.00 sonrası      Devlet Mezarlığına Defin 

İSMET SEZGİN Vefat etti. Eski TBMM Başkanı ve Bakanlardan İsmet Sezgin tedavi gördüğü GATA'da 88 yaşında dünya'ya veda ederek, aramızdan ayrıldı.

İSMET ABİ, “İSMET SEZGİN” VEFAT ETTİ
Eski Meclis Başkanı ve bakanlardan İsmet Sezgin tedavi gördüğü GATA'da 88 yaşında hayata veda ederek aramızdan ayrıldı..
Eski Meclis Başkanı ve bakanlardan İsmet Sezgin 88 yaşındaydı. Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin (GATA) yoğun bakım servisinde yaklaşık bir aydır kalp yetmezliği tedavisi görüyordu. Sezgin, akşam saatlerinde septik şoka bağlı çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
"Türk siyasetinin 'İsmet Abi'si"
Cumhurbaşkanı  Tayyip Erdoğan, İsmet Sezgin'in vefatı dolayısıyla taziye mesajı yayımladı. 
Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre Erdoğan mesajında, "Türk siyasetinin saygıdeğer isimlerinden İsmet Sezgin'in vefatını derin bir teessürle öğrendim. Meclis Başkanlığı ve bakanlık başta olmak üzere üstlendiği çeşitli görevlerde ülkemize değerli katkılarda bulunan, Türk siyasetinin 'İsmet Abi'si olarak da tanınan merhum, her zaman saygı ve sevgiyle yâd edilecektir. Merhum İsmet Sezgin'e Allah'tan rahmet niyaz ediyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu'ndan taziye
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Sezgin'in vefatı nedeniyle bir taziye mesajı yayımladı.
"İsmi çok partili siyasi hayatla özdeşleşmiş Sezgin'in vefatının üzüntüsü içinde olduğunu" belirten Kılıçdaroğlu, "Sezgin'in 1955'te merhum Başbakan Adnan Menderes'in memleketi Aydın'dan belediye başkanı seçildiğinde henüz 27 yaşında olduğunu" hatırlattı.
"Türkiye'nin en genç belediye başkanlarından biri olarak ismini Türkiye siyasi tarihine yazdıran Sezgin'in, zaman içerisinde yalnızca mensubu olduğu Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi geleneğinin değil, siyasi karşıtlarının da 'İsmet ağabeyi' olduğunu" ifade eden Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Sezgin'in siyaset hayatımızda kazandığı bu yer, Mustafa Kemal Atatürk cumhuriyetine bağlılığı, demokrasiye olan inancı, yol arkadaşlarına gösterdiği vefa ve kullandığı uzlaştırıcı dilin sayesindedir. Demokrat Parti il yöneticiliğinden TBMM Başkanlığı'na uzanan siyasi yaşamında bakan, milletvekili ve parti genel başkanı olarak ülkesine hizmet eden Sayın İsmet Sezgin'e Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum."
İsmet Sezgin kimdir?
İsmet Sezgin, 1928'de Aydın'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra, İzmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu'na girdi ve 1950'de mezun oldu. Eğitiminin ardından Denizli'de Emlak Kredi Bankası şubesinde görev aldı. Politikayla ilgisi 1952 yılında başladı. Denizli'de Demokrat Parti (DP) İl İdare Kurulu’nda yer aldı. 1955’te Aydın'dan Belediye Başkanı seçildi, bu görevinden 27 Mayıs 1960 darbesinde tutuklanması nedeniyle ayrıldı.
Tutukluluk süresinin sonunda Aydın'da Adalet Partisi’nin (AP) teşkilâtlanmasını kurdu, 1961’deki genel seçimlerde Aydın milletvekili olarak parlamentoya girdi. AP'den 12, 13, 14, 15 ve 16. dönemlerde milletvekili olarak TBMM'de yer alan Sezgin, böylece 1961'den 1980'e kadar olan süreçte aralıksız olarak AP'den Aydın milletvekili seçildi. Gençlerbirliği Spor Kulübü'nün 1966-1967 yılları arasında başkanlık görevini yürüttü. 1968'de AP Genel Başkan Yardımcılığı'na getirildi.
Süleyman Demirel'in başbakanlığı döneminde, 1969'da Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın kurulmasıyla bu göreve getirilen ilk bakan unvanına sahip oldu. 1979'da Maliye Bakanlığı görevine getirildi, 12 Eylül 1980 darbesi nedeniyle bu görevini bırakmak zorunda kaldı.
Siyasi yasakların kalkmasından sonra 1987'de Doğru Yol Partisi'ne (DYP) katılan Sezgin, 1991'de DYP'den yeniden Aydın Milletvekili seçildi. 20 Kasım 1991'de İçişleri Bakanlığı görevine geldi. Demirel'in Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından 1993'te DYP kongresinde genel başkanlığa aday oldu, kongrenin ikinci turunda adaylıktan çekildiğini açıkladı. DYP Genel Başkanlığı'na Tansu Çiller'in seçilmesinin ardından İçişleri Bakanlığı'ndan istifa etti, 1995'te TBMM Başkanlığı'na seçildi.
DYP'den 1996'da istifa eden Sezgin, 7 Ocak 1997'de Demokrat Türkiye Partisi'nin (DTP) kurucuları arasında yer aldı. 30 Haziran 1997'de Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kurulan 55. Hükümet'te DTP koalisyon ortağı olarak yer aldı. Sezgin, bu hükümette Milli Savunma Bakanı oldu. 11 Ocak 1999'da Bülent Ecevit'in başbakanlığında kurulan 56. Hükümet iş başına gelinceye kadar bakanlık görevine devam eden Sezgin, 1999 seçimlerinde DTP'nin Genel Başkanlığı'na seçildi. 18 Mayıs 2002'de genel başkanlıktan ayrılarak aktif politikayı bıraktı. (Kaynak: AA_Ulusal Haber & Ulusal Ajans)

8 Kasım 2016 Salı

Celal Bayar'ın "Mustafa Kemal ATATÜRK, Ebedi İstirahatgâhına Tevdiî Edilirken" Anıtkabir'de yaptığı Konuşma (10 Kasım 1953)

10 KASIM 1938 - 10 KASIM 1953 & 10 KASIM 2016
Atatürk, ebedi istirahatgâhına gömülmeden evvel Anıtkabir'in önünde; Mustafa Kemal ATATÜRK'ün silâh arkadaşı ve Demokrat Parti Kurucu Genel Başkanı; Türkiye Cumhuriyetinin ilk sivil Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın konuşması.

20 Eylül 2016 Salı

BASIN: 16 - 17 Eylül 2016 "Eski Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilişlerinin 55. yılı nedeniyle Topkapı’daki Anıt Mezar’da anma töreni düzenlendi."

ŞEHİD BAŞVEKİL ADNAN MENDERES VE KADER ARKADAŞLARI "KALLEŞÇE" İDAM EDİLİŞLERİNİN 55. YILDÖNÜMÜNDE ANILDI
Eski Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilişlerinin 55. yılı nedeniyle Topkapı’daki Anıt Mezar’da anma töreni düzenlendi.
Eski Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilişlerinin 55. yılı nedeniyle Topkapı’daki Anıt Mezar’da anma töreni düzenlendi. Anma törenine katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı konuşmada, "27 Mayıs’ta açılan parantezi bu millet 15 Temmuz’da asil bir şekilde kapattı" dedi.
Süleyman Soylu, "Bugün sözlerin cümlelerin hal dilinin ortaya konulduğu resmin ortaya konduğu gündür. 1960 darbesi yapılmadan önce, yapıldıktan sonra orada eziyet edilenler aslında sadece Rahmetli Menderes, Rahmetli Zorlu ,Rahmetli Polatkan değildi. Eziyet edilen, ezilen bu milletti, bu milletin değerleri, milletin millet olma kararlılığı İstiklal mücadelesinde kazanılmış hürriyetiydi. 15 Temmuz’un arkasında kimin olduğunu çok net biliyoruz. 15 temmuz bütün dünyaya bir şeyi daha haykırmıştır. Bizi demokrasi öğretmeye kalkanlar Menderes’in idamına seyirci kaldılar. Hikayeler hep aynı arkasındaki bu tiyatroyu oynayanlar belki farklı isimler FETÖ, PKK gibi, KCK, DAEŞ gibi türlü türlü isim. Ama oynatıcılar hep aynı. 15 temmuz bize koskocaman bir gelecek oluşturdu. 27 Mayıs’ta açılan parantezi bu millet 15 Temmuz’da asil bir şekilde kapattı. Biz hedefleri olan bir milletiz birçok badireden geçtik. Etrafımızdaki coğrafya ateş çemberi oldu bizi için çekmeye çalıştı. Biz sağlam durduk. Demokrasi ve hukuk devleti içinde sağlam durmaya devam etmeliyiz. Allah milletimize bir daha böyle günler yaşatmasın " dedi.

7 Eylül 2016 Çarşamba

DEMOKRAT PARTİ'YE KARŞI KURULAN HAİN BİR TUZAK VE KALLEŞ KUMPAS!.. 6-7 EYLÜL OLAYLARI & Ermeni sorunu ve 6-7 Eylül hadiseleri üzerine polemikler ve Mehmet Arif DEMİRER'in bir yorumu.

6-7 EYLÜL OLAYLARI (6-7 EYLÜL 1955)

6-7 Eylül Olayları (Yunancası Σεπτεμβριανά). 1955 yılında “Atatürk'ün Selanik'te doğduğu eve bomba atıldı” şeklindeki yalan haberle başlayan olaylar. Olayları düzenleyenlerin kimsenin öldürülmemesi yönündeki telkinlerine rağmen 6 Eylül akşamı başlayan ve yaklaşık 9 saat süren olaylar boyunca ve sonrasında (aralarında iki Ortodoks papaz da olmak üzere) 13 ile 16 arası Rum ve en az bir Ermeni vatandaşı hayatını kaybetmiş 32 Rum da ağır yaralanmıştır. Fiziksel zarar 4.348 Ruma ait işyeri 110 otel 27 eczane 23 okul 21 fabrika ve 73 kilise ve mezarlıklar ile 1000'in üzerinde Rumlara ait evin tahrip edilmesi ya da yakılması şeklinde ortaya çıkmıştır. 
Ekonomik zarar Türk Hükümeti'ne göre 695 milyon Türk Lirası İngiliz diplomatik kaynaklarına göre 100 milyon İngiliz Sterlini Dünya Kiliseler Birliği'ne göre 150 milyon Amerikan Doları Yunan Hükümeti'ne göre ise 500 milyon Amerikan Doları olarak hesaplanmıştır. Demokrat Parti (DP) hükümeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası cıvarında tazminat ödemiştir. Saldırıların ardından Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Rumların ekonomideki etkisi zayıflamaya başlamış ve Türklerin sermayeye hakim olması hızlanmıştır. 
O zamanki hükümet suçu solculara (Aziz Nesin Kemal Tahir) atarak işin içinden çıkmak istemiş ancak Yassıada Yargılamalarında olayın DP hükümetinin başbakanı Adnan Menderes'in provokasyonu sonucu olayların kontrolden çıkması olduğu kabullenilmiştir. 
Bu olaylar sonucunda Türkiye'de yaşayan Rum azınlığına ait binlerce Rum Türkiyeden göç etmiştir. Zamanla kalan Rumlar da İstanbulu terketmiştir. 1923 yılında 110.000'i bulan İstanbul'daki Rum nüfus 1999 yılında 2.500 kişiye düşmüştür. 
Nedenleri 
19. ve 20. yüzyıllarda çokuluslu imparatorlukların dağılmasını etnik olarak homojen devletlerin kurulması çabası izlemiştir. 1919-1920 Paris Barış ve 1923 Lozan antlaşmalarının sonucunda homojen ulus-devletler değil içlerindeki etnik gruplardan birinin kaderini tayin hakkını kendinde gördüğü ve kendini yeni devletin taşıyıcısı olarak tanımlarken diğer etnik gruplara azınlık statüsünü atfettiği devletler oluşmuştur. Ancak bu yeni devletlerin azınlıkları genellikle ulus-devletin homojenleştirilmesi önünde bir engel ve hatta tehdit olarak algılanmışlardır. Devletin yeni meşruiyet zeminini meydana getiren unsur ulusal üst kimlikli etnik-kültürel birlik olarak kabul edildiğinden diğer etnik grupların varlığı statüko tarafından yeni devletin bir zaafı olarak görülmeye başlanmıştır. 
Olaylar 
Kıbrıs sorunu 1955 yılında Türk kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber önce 6 Eylül 1955 günü Türkiye radyolarında yayımlandı. Bunun üzerine “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan İstanbul Ekspres gazetesi o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Cemiyeti üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlandı. 
Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri meslek kuruluşları DP teşkilatı bazı resmi ve gayriresmi makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi. 
İstanbul'daki Yunan ve Rum azınlığın ev işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Yunan ve Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan 20-30 kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs vapur ve hatta askeri araçlar yardımıyla sağlandı. 
İstanbul'un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı. Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar ardından içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler. 
Kiliseler de payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler haçlar ikonalar ve diğer kutsal eşya tahrip edildiği ve yakıldığı gibi bazı kiliselerin tamamı ateşe verildi. 
İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa istasyonuna geldiklerinde üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145 Trabzon’dan 117 Kastamonu’dan 116 Erzincan’dan 111 kişi) 
Sonrası 
Olaylar üzerine İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildi. Başlangıçta Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri etrafında yoğunlaşan ve o günlerde ilan edilen sıkıyönetim savcıları tarafından yapılan ilk soruşturma ve yargılamalar daha sonra DP iktidarının bastırması sonucunda 6-7 Eylül olayları “komünistlerin tahriki” olarak yorumlandı; ancak 1960 darbesinden sonra bu olaylar Yassıada yargılamalarının gündemine oturdu. Yassıada'da 6-7 Eylül olayları bu kez tamamen DP iktidarının hazırladığı bir tertip olarak sunuldu ve sorumlu tutulan DP yönetimi 6-7 Eylül olayları nedeniyle cezalandırıldı. 
6-7 Eylül 1955 olayları Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden oldu. Olaylardan Ermeni ve Yahudiler zarar görmemişse de kendilerini güvende hissetmedikleri için onlardan da ayrılan olmuştur. Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için yaşananlar Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuş hangi parti iktidarda olursa olsun gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları düşüncesi azınlıkların yurtdışına göç kararını vermelerine yol açmıştır. Nesiller boyu Türk topraklarında yaşamış olan İstanbul'un gayrimüslim yerlileri çevrelerin bilinçsiz ve kabul edilemez bu davranışı sonucu evlerini terk etmek durumunda bırakılmışlardır. 1955 yılındaki bu olayın dönemin İstanbul'unda dini ve milli anlamda çoğulculuğun ve karşılıklı hoşgörünün güçsüzlüğüne ve sona ermesine işaret ettiği söylenebilir ve bu yüzden azınlıklar ülkeyi terketmek zorunda kalmıştır. 
Seçkin Behlül ALAN - Gizli Kalan Yakın Tarih
***
Ermeni sorunu ve 6-7 Eylül hadiseleri üzerine polemikler.6-7 Eylül olayları, DP yargılanmaları, Olaylarda gizli servislerin rolü birinci elden halkın kaleminden olayların polemikleri Doğusunu yaşayanlar bilir 
6-7 Eylül 1955 Olaylarının 50. yıl dönümü nedeniyle Toplumsal Tarih’in bu sayısında, 1956 yargılamalarının soruşturma hâkimi Amiral Fahri Çoker’in arşivine yeriyoruz. Arşivindeki tüm malzemeleri Tarih Vakfı’na bağışlayan merhum Fahri Çoker’in ebediyete intikalinden sonra malzeme üzerindeki yayımlanma yasağının kalkması, söz konusu fotoğraf ve belgeleri kamuoyuna sunma imkânı doğurdu. Birkaç istisna dışında büyük bir bölümü ilk kez yayımlanacak olan fotoğraflar, 6 Eylül gecesi ve 7 Eylül sabahı Milli Emniyet Hizmetleri ve yabancı basın mensupları tarafından çekilmiş bir klasör dolusu fotoğraf arasından seçildi. Bugüne dek çeşitli yayınlarda 7 Eylül sabahı olayların sonuçlarını görüntüleyen çok sayıda fotoğraf söz konusuyken, olay gecesi tahrip anında çekilen pek az fotoğraf yayımlanabilmişti. Olaylardan hemen sonra sıkıyönetim tarafından Türk basınına getirilen sansür ve sınırda yabancı basın mensuplarının görsel malzemelerine el konulması, bu fotoğrafların çoğunun şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmadığının bir kanıtı sayılabilir... 
Türk Milliyetçiliği ve Homojenleştirme Politikası 
19. ve 20. yüzyıllarında çokuluslu imparatorlukların dağılmasını, etnik olarak homojen devletlerin kurulması çabası izlemiştir. 1919-1920 Paris Barış ve 1923 Lozan antlaşmalarının sonucunda homojen ulus-devletler değil, içlerindeki etnik gruplardan birinin, kaderini tayin hakkını kendinde gördüğü ve kendini yeni devletin taşıyıcısı olarak tanımlarken diğer etnik gruplara azınlık statüsünü atfettiği devletler oluşmuştur. Ancak, bu yeni devletlerin azınlıkları, genellikle, ulus-devletin homojenleştirilmesi önünde bir engel ve hatta tehdit olarak algılanmışlardır. Devletin yeni meşruiyet zeminini meydana getiren unsur, etnik-kültürel birlik olarak kabul edildiğinden, diğer etnik grupların varlığı, ancak yeni devletin bir zaafı olarak görülebilecektir... 
6-7 Olayları’nın Hikayesi 
Türk dış politikasında hâlâ önemli bir yer tutan Kıbrıs sorunu, 1955 yılında Türk kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. Londra’da Kıbrıs konusunda görüşmeleri sürdüren Dışişleri yetkilileri temaslarına devam ederken, Atatürk’ün Selanik’teki evinde bir bomba patlaması ile ilgili haber önce 6 Eylül 1955 günü Türkiye radyolarında yayınlanır. Bunun üzerine, “Ata’mızın Evi Bombalandı” manşeti ile ikinci baskı yapan İstanbul Express gazetesinin nüshaları o dönemde kurulmuş olan “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” üyeleri tarafından bütün İstanbul’da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlanır... 
“6-7 Eylül”e Tanıklıklar... 
“Çok, çok fena. O zaman ben evliydim, 2 yaşındaydı Lula. (Sarıyer) Yenimahalle’de yazlıktaydık. İstanbul’dan haber geldi, Beyoğlu yanıyor. Saat sekiz, sekiz buçuk filan. Taş dolu bir kamyon geldi. Kamyonun içinden 10-15 kişi çıktı, ilk evvela gazinoyu kırdılar, bir şey bırakmadılar. Bir araya toplandık, zangoç vardı, karısı ve oğluyla; papaz vardı kızları ve karısıyla beraber. Başladılar dışarıdan camları kırmaya, taş atmaya. Aman n’apalım derken artık karanlık da oldu. Arka taraftan bir Türk ailesi oturuyordu, biliyordu o ne olacağını. Hemen papazın kızlarını aldılar, pencereden. Ben Lula’yı şiltenin altına koydum, çocuğu öldürecekler. Taşlar yağmur gibi geliyor. Evin kapısına geldiler. Onu da tekmeyle kırdılar. Babam hiç zaman kaybetmeden oda kapısını açtı. Türkçe’yi Türk gibi konuşuyordu babam. ‘Kırıyoruz’ dedi, ‘Kıbrıs için. Helal olsun, vatana helal olsun’ dedi, gelenler. ‘Beni, karımı, kızlarımı, öldürün’ dedi babam. ‘Yok, öldürmeye iznimiz yok’ dediler, ‘kırmaya iznimiz var.’ İsmini sordular, ‘Kemal’ dedi babam. ‘Af edersin, Kemal ağabey’ deyip gittiler. Bakkala gittiler, bakkal da diyor ki ‘Hangi Kemal? Bu Koço’dur, Rumdur.’ Tekrar geri geldiler. Radyo ve buzdolabını pencereden aşağı attılar. Yataklar, elbiseler, gardırobun içinde hiçbir şey kalmadı. Yani biz kaldık. Titriyorduk, ‘kırın’ diyordu babam, ne yapsın, ‘kırın, atın, helal olsun, atın!’ Kırdılar, vurdular, gittiler. Geceyi nasıl geçireceğiz? Papazın kızlarını istediler, ‘Burada yoklar’ dedik. Papazı aldılar, bir motosikletin üstüne bağladılar, yol boyunca çektiler.” Aynı saatlerde, F.S.’nin kocası bir an önce ailesinin yanına gelmek üzere Sirkeci’den yola çıkar. “O akşam kocam işteydi. Saat üçte geldi; Sirkeci’den, Yenimahalle’ye yayan geldi. O da kırıp yırtıp da geliyordu, ne yapsın. Kırmayan, yıkmayan gâvurdur, diye düşünüyorlardı.”... 
Kaynak: Toplumsal Tarih Dergisi & bora bora - Üye 
http://fatihhaber.com/fatihhaber/6-7eylul_polimikleri.htm
***
309 mesaj Detay - 19/08/2008 : 09:50:30 & MEHMET ARİF DEMİRER
---------------------------------------------------------------------------------------------
Aşağıdaki e posta iletisini, internette bu olayları hatırlayarak yanlış, yanlı ve ancak düşmanlarımızın işine yarayacak biçimde tartışan gruplara yazdım. 
Son birkaç gün 6 eylül 1955 olaylarını adam gibi tartışamadık – internette.
Ön yargılarımızla, medyada çıkan yanlış yazıların etkisi altında ve en önemlisi ideolojik açıdan kavga ettik. Bu çok yanlış ve bizleri gerçeklerden uzaklaştırıyor.
Bu konuya çok zaman ayırmış ve de o tarihte Atina büyükelçimiz eniştem Settar İksel'in yanında Londra'da bulunan ve konferansın bizim açımızdan son derece başarılı olduğunu bizzat görmüş bir kisi olarak bildiklerimi paylaşmak istedim. Bu amaçla yazıyorum:
1. Londra Konferansını ve oradaki gelişmeleri en doğru yazan rahmetli Mahmut Dikerdem'dir.
Kendisi son derece düzgün ve dürüst bir diplomatımız idi. Sol görüşlü idi. Menderes ve Zorlu Dikerdem’i 27 Mayıs’tan kısa bir süre önce o tarihte çok önemli bir elçilik olan Tahran'da görevlendirmişlerdi, siyasi açıdan DP karşıtı Dikerdem'i. Hani şu vatan haini, satılmış Menderes ile onun Dışişleri Bakanı idamlık Zorlu !
27 Mayıs Rejimi ise darbeden hemen sonra geri çekti sol görüşlü Dikerdem'i
Mahmut Bey Yassıada'da sahnelenen sovyetvari 6/7 Eylül davasında ısrarla tanık olarak ifade vermek istedi. Başsavcı Egesel kabul etmedi.
Dikerdem yazmıştır: 7 Eylül sabahı Londra’da Konferans’ta Yunan Dışişleri Bakanı olayları sanki hiç duymamış gibi, olaylar hakkında tek kelime konuşmamıştır.
Neden acaba? Olaylar hakkında yazılar, kitaplar yazanlar bu hususu bilmezler ve üzerinde hiç durmazlar.
2. Selanik'teki bomba Yunanistan'da patlamıştır, Türkiye'de değil. Son derece acemice yapılmış bir bombadır. Sadece iki cam kırılmıştır.
1955 yılında Rumlar ve Yunanlar sık sık bomba patlatıyorlardı, Kıbrıs’ta
Selanik'teki evi müzeye dönüştürme emrini veren ve sonuna kadar takip eden Bayar'dır, 1952 yılında.
3. 3 Eylül cumartesi günü yayımlanan Atina gazeteleri Kıbrıs davasının yitirildiğini, Yunanistan'ın Kıbrıs konusunda "taraf" olma özelliğini muhafaza edemediğini yazmışlardır. Kamuoyu panik içindedir.
Çünkü zorlu ortaya çok başarılı bir Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs tezi koymuş ve "eğer İngiltere Kıbrıs'tan çıkacak ise, Lozan'da aldığı adayı eski sahibine verir" demistir. uluslararası hukuk kuralı
Atina'nın paniklemesinin nedeni budur. 1930'dan beri izledikleri enosis politikası, Kıbrıslıların deyimi ile "sıfırla çarpılmıştır"
Bomba 5/6 gecesi patlattırılmıştır.
4. Türkiye Londra'da bu kadar başarılı iken, Konferans da noktalanmak ve Türk tezi tescil edilmek üzere iken, T.C. Hükümeti vur kırlı bir nümayişi niye tertiplesin?
Zorlu'nun çok başarılı olduğunu ULUS gazetesi ve damadın AKİS dergisi yazmışlardı.
5. İstanbul'da 90 bin Rum ve Elen (T.C. uyruklu ve Yunanistan uyruklu) yaşamaktadır. Aile yapısı en çok 3 kişidir.Hepsinin bir işi vardır. Son derece varlıklı insanlardı.
Bu durumda Rumara ve Elenlere ait en az 50 bin konut ve işyeri var demektir.
Türk medyası (başta Radikal ve diğerleri enteller) her sene yazarlar: "Rumların ev ve işyerlerinin % 90'u tahrip oldu" diye.
Bu salaklıktır. Kendi kalesine gol atmaktır. Hesap bilmemektir. Tahrip olan 5218 ev ve işyerinin hepsi Rumlara ait olsa, ki değildi, % 10 bile etmez.
Türk medyası neden % 90, diye yazar? Kime hizmet eder?
6. İstanbul Ekspres'in sahibi Mithat Perin babamın çok yakın arkadaşı idi. Bana kesin konuştu: "Gökşin (Sipahioğlu) çok ısrar etti, ikinci baskı yapmak istedi. Kağıt almak için para istedi. Hiç istemedim ve peşin para ile alınan kağıdın parasını bulmakta çok zorlandım. Saat 17:00'de baskıyı durdurdum"
7. İstanbul emniyet müdürü Alaeddin Eriş, 1994 yılında kendisi ile birinci kitabim için söyleşi yaparken komaya girdi kısa bir süre sonra vefat etti. Son sözü şu oldu:
"Mehmetçiğim Adnan Beye kırgın gidiyorum. Gece yarısı vilayete geldiğinde kendisinden tebrik bekliyordum. Bana arkasını döndü. Oysa ben aldığım tedbirlerle Patrikhane ile Yunan Başkonsolosluğunun tek bir camının bile kırılmamasını sağlamıştım. Tüm polislerimi oralara göndermiştim, başka da polisim yoktu”
8. İstanbul emniyet müdür yardımcısı Necdet Uğur idi. Nana yazılı olarak bir açıklama gönderdi: "Tertip değildir. Spontan (kendi kendine demek istiyor) başlayan bir olay kontrol dışına çıkmıştır"
Rahmetli Necdet Uğur CHP'li idi. 
9. 1. Ordu'dan yazılı olarak 19 000 asker istenmişti. saat 20:00 de yazıda belirlenmiş yerlerde olmaları istenmişti. 
Asker 24:00'de geldi - mermilerini de unutmuşlardı ! Ama yine de duruma hakim oldular. Onun için doğru deyim "6 Eylül 1955"dir. 
7 Eylül'de olay yoktur. Bu basit konuyu bile dilimize yanlış dolamışızdır.
10. Bianet'te (Ertuğrul Kürkçü’nün haber portalı !) hayali geniş bir yazar olayı IMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul'da yaptıkları genel kurul toplantısı ile ilişkilendirmiştir.
Oysa o toplantı 12 Eylül günü başlamıştı, olaylardan altı gün sonra 
Bu kadar cehalet olamaz.
11. Zorlu Londra'da çok başarılı olmasına rağmen, Atina ile gerginlik istemediği için "moratoryum" önermişti. Konuyu 5 yıl için buz dolabına koymaktı önerisi.
12. Olaylardan kim karlı çıkmıştır? Türkiye mi yoksa Yunanistan mı?
13. Olaylardan sonra Rumlar İstanbul'u terk etmemişlerdir. Elimde bu konuda çok önemli belgeler var. Göç 1964 yılında olmuştur. Azınlık İnönü Hükümeti Kıbrıs’ta aciz kalınca İstanbul’da yaşayan Elenleri sürmüş ve onlarla birlikte akrabaları durumundaki Rumlar da göç etmişlerdir. Bu kadar kısa bir zaman önce yaşananları dahi unutuveriyoruz. 
14. Rumlar iki yıl sonra yapılan 1957 genel seçimlerinde Demokrat Parti'ye tulum çıkarmışlar ve DP bu sayede İstanbul'u kazanmıştır.
15. Son olarak su hususu çok iyi düşünün:
5 Ocak 1961 günü 6/7 Eylül davasında Menderes ve Zorlu altışar yıla mahkum olmuşlardır.
Bir gün sonra, 6 ocak 1961 günü, Orhan Köprülü Devlet Başkanı Gürsel'in 10 kişilik kontenjanından 1961 Anayasası’nı yazacak Kurucu Meclis'e üye olarak girmiştir.
Kimdi Orhan Köprülü? 6 eylül 1955 tarihinde DP İstanbul il başkanı !
Menderes, Orhan Köprülü'nün tanık olarak dinlenmesini istemiştir. Başsavcı bu talebi de reddetmiştir.
Bütün bunlar bir sureti bende mevcut olan Yassıada tutanaklarında vardır.
16. 6 Eylül 1955 olaylarını incelemeye 1993 yılında başladım. 
Önce iki kişi ile görüştüm. biri yaşıyor: Oktay Engin.
Diğeri vefat etti: General Fuat Doğu. 6 Eylül 1955'de Milli Emniyet (MİT değil) İstanbul yetkilisi.
Oktay Engin'e sordum: “Bombayı sen mi patlattırdın? Eğer öyle ise bu çalışmaya başlamayacağım.”
Teminat verdi. İddiaların Yunan yalanı olduğuna dair.
Fuat Paşa'ya sordum: "Paşam Milli Emniyet bu olaya bulaştı mı?" Babam kadar inandığım rahmetli de teminat verdi, böyle bir olayın Türk Milli Emniyeti'nin üslubu olmadığına dair.
Bunları sakin sakin okuyun. 
Başta Radikal ve Tarih Vakfı olmak üzere kendi kalemize gol atmanın dayanılmaz hafifliğini anlamış değilim.
Herkes ile her platformda bu olayı tartışmaya hazırım, adam gibi. önyargısız, ideolojik saplantılara takılıp kalmadan. Sakin sakin.
Genellikle bu kadar uzun yazmam. Ama konu önemli: Türkün kendi kalesine gol atarak düşmanlarına şirin görünmek hastalığı. Nobel Ödülüne kadar uzayıp giden bir yol.
6 Eylül Olaylarını internette birkaç gün Türkiye, Türkler ve tabii Menderes ve Zorlu aleyhinde tartışan internet gurup üyeleri, en az birkaç yüz kişi, yukarıdaki iletimden sonra susuverdiler. Bir kişi de çıkıp, “Senin yazdıkların yalan. Örneğin şu yazdığın öyle değil, böyle, demedi. Diyemedi. Tartışmadan çekildi. 
6 Eylül 1955 günü çok çirkin ve yanlış olaylar yaşanmadı, demiyorum. Sadece “Bu olayları eğer bir derin devlet tertipledi ise, o derin devlet Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, Yunanistan Krallığının derin devletidir” diyorum. Bu konuda 2006 yılı şubat ayında bir kitap yayımla-dım. İçine iddiamın tüm belgelerini koydum. Bir Allahın kulu çıkıp lehte aleyhte tek bir kelime söylemedi. Eğer o kitapta Menderes ve Zorlu’yu yerden yere vurmuş olsa idim, Nobel ödülü olmasa bile birtakım plaketler vs almıştım.
MEHMET ARİF DEMİRER- 16 Eylül 2007
Kayda Geçen ve nakleden: bora bora & Üye 

13 Mayıs 2016 Cuma

Adnan Menderes Demokrasi Platformu ::: “14 MAYIS 1950-MİLLİ İRADENİN İLK ZAFERİ “ - DEMOKRASİ BAYRAMI, Başkan: Ahmet Şerif BAYINDIR

“14 MAYIS 1950; MİLLİ İRADENİN İLK ZAFERİ"
14 Mayıs 1950'nin bir Ak Devrim olduğunu, "Milli İrade ve Demokrasi Bayramı" ilan edilmesinin milletimizi sevindireceğini söyleyen Bayındır Menderes'ten Erdoğan'a milletin rotasının hep dosdoğru olageldiğini, böyle ferasetli bir milletin mensubu olmanın her zaman gururunu yaşadıklarını ifade etti.
e.BASIN
ERCAN KUTLU
Adnan Menderes Demokrasi Platformu’nca çıkarılan aynı adlı derginin Bahar 2016 sayısını görenler maşallah diyor. 304 sayfa olarak hazırlanan derginin sadece adı dergi. Nesilden nesile bırakılacak bir kültür hazinesi olarak şimdiden raflardaki yerini aldı.
Dergide Devlet Adamlarının, Milletvekillerinin, Akademisyenlerin, Sivil Toplum Temsilcilerinin, Gazetecilerin makalelerinin yanı sıra, Aydın Menderes’ten seçme yazılar, Menderes’li Yıllar Kronolojisi ve Bibliyografyası, Anekdotlar, Şiirler, Orijinal fotoğraflar ve daha bir çok ilgi çekici konular var.
Platform Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Şerif Bayındır bu yıl 10-15 Mayıs arasında Sirkeci Garında7.si düzenlenen Uluslararası Dergi Fuarına da katılacaklarını, ziyaretçileri standlarına da beklediklerini ifade etti.
Ayrıca 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü Saat: 18.00’da Sirkeci Garındaki Dergi Fuarı Salonunda “14 Mayıs 1950-Milli İradenin İlk Zaferi ” konulu etkinlik düzenlediklerini; AK Parti İstanbul Milletvekili Metin KÜLÜNK ile AK Parti İzmir Milletvekili Hüseyin KOCABIYIK’ı konuk edeceklerini belirtti.
14 Mayıs 1950’nin bir Ak Devrim olduğunu, “Milli İrade ve Demokrasi Bayramı” ilan edilmesinin milletimizi sevindireceğini söyleyen Bayındır Menderes’ten Erdoğan’a milletin rotasının hep dosdoğru olageldiğini, böyle ferasetli bir milletin mensubu olmanın her zaman gururunu yaşadıklarını ifade etti. (May 11, 2016 Ercan Kutlu Gündem)

22 Şubat 2016 Pazartesi

İSTİSMAR VE SUİİSTİMAL EDİLEN, "SİYASİ ÇIKAR UĞRUNA" KANATILAN BİR YARA; YASSIADA’DA “MENDERES ÜZERİNDEN” ÇİFTE RANT

YASSIADA’DA “DEMOKRASİ ŞEHİTLERİ ÜZERİNDEN” ÇİFTE RANT 
Şerif KARATAŞ-İstanbul, Eklenme Tarihi: 14 Mayıs 2015
Yassıada ve Sivriada uzun zamandır iktidarın hedefinde. Hükümet burayı “Demokrasi ve Özgürlük Adası” ilan ettikten, sonra iki adaya, otel, kongre merkezi, yat limanı yapmak istiyor. Kent savunucuları uzun süredir adalara yapılacak “Demokrasi ve Özgürlük projesi” ile adaların imara açılacağı uyarısında bulunuyordu. Bütün bu uyarılara rağmen temel Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katılımıyla dün atıldı. Davutoğlu temel atma törenindeki konuşmasında, Adnan Menderes’in yargılanması ile adaların bir çok acıya şahit olduğunu söyledi. Yassıada için ‘özgürlük alanı’ tarifinde bulundu. 7 Haziran seçimleri öncesi özgürlük söylemi adı altında adaların imara açılmasını, Adalar Savunmasından Ömer Suvari, hükümetin hem siyasi, hem de inşaat rantı peşinde olduğunu ifade etti.
MENDERES ÜZERİNDEN SİYASİ RANT
Yassıadaya yapılacak turizm ve kongre merkezlerinin temeli Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katılımıyla atıldı. Yassıada’nın ismi, İstanbul İl Genel Meclisi kararıyla “Demokrasi ve Özgürlük Adası” olarak değiştirilmişti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yassıada’da yapılacak kongre merkezinin temel atma töreninde konuştu. Davutoğlu Adnan Menderes’in yargılandığı Yassıada için, adanın Menderes’in yargılanması sürecinde acılara şahit olduğunu söyledi ve Menderes ile kurmayları için de şehit ifadesini kullandı. Davutoğlu “Şehit bakanlarımız, başbakanımız Menderes tarifsiz savunucu oldular. Hep 14 Mayıs 1950’yi hatırlayacağız. O seçim kazanılmasaydı bir daha milli irade olmayabilirdi. Sandık namusumuzdur. O sandığın temsil ettiği şey milli irade namusumuzdur. “ ifadelerini kullandı. Davutoğlu siyasi partilere milli iradeyi beraber savunma çağrısı yaparak her 27 Mayıs’ta Meclisi Yassıada’da toplamaya çağrdısı yaptı. 
OTEL YAPILACAK AMA ‘HARAM’ OLMAYACAKMIŞ!
Davutoğlu Yassıada’da otel yapılacak olması için de şu ifadeleri kullandı: Burada başbakanımız ve arkadaşlarının hatırasına bir nebze haram getirecek hiçbir toplantıya izin vermeyiz. Bir takım spekülasyonlar yapıldığını duyduğum için söylüyorum bunu. Sivriada ve Yassıda burada yaşananlarla yaşayacak. Buradan izler silmeyeceğiz, aksine yaşatacağız. Yargılamanın yapıldığı salon muhafaza edilecek, gelecek nesillere aktarılacak. 
ADALAR SAVUNMASI: HEM EKONOMİK HEM SİYASİ RANT
Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılandıkları Yassıada ve bitişiğindeki Sivriada’yı ranta açacak projeye  Kabataş’ta toplanan ‘Adalar Savunması’ protesto etti. Yassıada’daki törene katılmak için Kabataş’tan teknelerin hareket edeceğini öğrenen Adalar Savunması iskeleye geldi. Grup, “Yassıada’dan elini çek”, “Bırak ıssız kalsın” yazılı pankartlar açtı. Açıklamanın yapıldığı sırada, temel atma törenini yapan tören organizatörleri gazetecileri alelacele motorlara bindirerek Yassıada’ya kaçırdı!
Adalar Savunması, Yassıada ile ilgili davanın devam ettiğini ve Yassıada’nın 1. derece doğal sit, tarihi sit ve 3. derece arkeolojik sit alanı, Sivriada’nın ise 2. derece doğal sit ve 3. arkeolojik sit alanı olarak koruma altında olduğu her fırsatta dile getiriyor. Adalar Savunması, her iki adanın da kuş göçlerinin en önemli duraklama alanlarından olduğunu ve kuş yavrulama bölgelerinin bulunduğunu ayrıca bölgenin tek balık yumurtlama ve mercan alanı olduğunu da belirtiyor.  
'ADALAR'IN VE İSTANBUL'UN DOĞAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI MAHVEDİLİYOR'
Adalar Savunmasından Ömer Suvari gazetemize, adaların imara açılmasını değerlendirdi. Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950’de seçim kazandığı hatırlatmasında bulunan Ömer Suvari, yıl dönümü bahanesiyle hükümetin siyasi rant peşine düştüğünü vurguladı. Suvari, “Adnan Mendereslerin yargılandığı bu adayı sözde demokrasi sevgisinin bir parçası olarak Demokrasi ve Özgürlük Adası ilan etmenin hazırlıklarını yapanlar, Adaların ve İstanbul’un doğal ve kültürel yaşamını bir kez daha yok ediyor” diye konuştu. 
İki ada için açtıkları davaların devam ettiğini hatırlatan Suvari, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun temel atma töreninin hukuki olmadığı söyledi. Suvari, “Bu adaların imara açılmasının doğal ve kültürel yaşam için geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçları olduğu mahkemelere sunulan çeşitli bilirkişi raporlarıyla kanıtlanmasına rağmen atılan adımlar bir doğal hayat ve kültür katliamıdır” dedi.
Suvari, “Verilen inşaat ruhsatları ve turizm yetki belgeleri yasal ve teknik açıdan usulsüzlük, yolsuzluk ve suç unsurlarıyla doludur” dedi. 
‘FIRTINAYA AÇIK ALAN’
Suvari mevsim şartlarından ötürü buralara yapılacak projenin de kalıcı olmadığını şu sözlerle anlattı: Yassıada dokuz on ay fırtınaya açık bir alan. Kalıcı bir yerleşim mümkün değil. Daha önce su ürünleri fakültesine ve askeriyeye verildi. Fakat kalamadılar. Yılda en fazla iki hafta kullanabilecek yer. Bu yüzden Bizans döneminde sürgün ve cezalandırma yeridir. Böyle bir yere milyon dolarlık yatırım yapılmasını anlamak mümkün değil.”
OBB aracılığıyla 130 milyon doları bulduğu belirtilen bir inşaat projesi MESA, ENKA gibi inşaat şirketlerine ihale edildiğini hatırlatan Ömer Suvari, ‘Mendereslerin hatırasını yaşatıyoruz’ görüntüsü altında 5 yıldızlı oteller, marinalar, lokantalar, pasta salonları, kafeteryalar, gece kulüpleri, kuaförler, sergi salonları, göstermelik konferans salonları ve otoparklarla iki adanın doldurulacağını ifade etti. Her iki adanın doğal, tarihi ve arkeolojik sit alanı olduğuna vurgu yapan Suvari, “İYassıada ve Sivriada’da doğal çevre yok olacak. İstanbul’un ıssız kalabilmiş nadir kuş göçü rotalarından ve tek balık yumurtlama-mercan alanını barındıran Sivriada ve Yassıada beton adalarına dönüştürülmek isteniyor” dedi.   Suvari, iki adanın hukuksuz bir şekilde talana açılmasının diğer adalar içinde tehdit olduğuna vurgu yaparken, İstanbulluları adalara sahip çıkmaya çağırdı.
OTEL, PİST, YAT LİMANI...
Kültür  ve Turizm Bakanlığı verdiği turizm yetki belgesine göre Yassıada’ya müze ve 5 yıldızlı otel yapılacak. Ayrıca uluslararası kongre merkezi de inşa edilecek. 200 milyon avroluk yatırımda yat limanı ve helikopter pisti de yapılacak. Bu tesislerle ilgili protokol Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) arasında imzalandı. Yassıada’ya proje yatırımı yapılırken Sivriada ise turizme açılacak.
YILLARDIR PLANLANAN PROJE
2011 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Yassıada’yı demokrasi müzesi yapmak istediklerini söylemişti. Sit alanı ilan edilen Yassıada, 2011’de Kültür ve Turizm Bakanlığına devredildi. Kasım 2012’de sit statüsünden çıkarıldı. Nisan 2013’te önce torba yasa ile kültür ve turizm tesisinin önü açıldı, ardından Çevre Bakanlığının hazırladığı imar planları ile de adaya otel, restoran, konferans ve kongre merkezleri, konaklama tesisleri yapılabileceği belirtildi. Yassıada ile birlikte Sivriada’da da yapılaşmaya açıldı.
İMARI PROTESTO ETMEK İÇİN SİVRİADA'YA GİTTİLER











ALİ CANSEV  | İSTANBUL - 21.07.2013 
Yassıada ve Sivriada'nın sit statüsünün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kaldırılarak imara açılmasına tepki gösteren Adalar Forumu üyeleri Sivriada’ya doğru hareket etti. Kadıköy, Kabataş ve Büyükada’dan hareket eden eylemciler adada protesto gösterisi yapacak.
Adalar Forumu üyeleri bugün öğle saatlerinde Yassıada ve Sivriada'nın sit statülerinin kaldırılmasını protesto etmek için İstanbul’un üç noktasında toplandı. Sivriada’ya gidecek olan eylemciler teknelerle yola çıktı. ‘Adalar direniyor’, ‘Diren adalar’, ‘Beton lobisi defol’ yazılı pankart taşıyan protestocuların 15.00 sıralarında Sivriada’da olması bekleniyor.
Sivriada ve Yassıada’nın yüzde 65 oranında imara açıldığını söyleyen Yunus Emre Aydın, “Söylemek istediğimiz Marmara Denizi ve Prens Adaları bir bütündür. İmarın diğer adaları da etkileyeceğine inanıyoruz. Bu yüzden Sivriada ve Yassı Ada’nın imara açılmaması için Sivri Ada’ya gidiyoruz.” dedi.
Bu arada, bir televizyon programına katılan Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar,Yassıada ve Sivriada’nın imara açılmayacağını, Yassıada’nın müze ve demokrasi adası olacağını belirtti. 'Yassıada turizme açılıyor.' iddiasını yalanlayan Bakan Bayraktar, “Yassıada’nın imar planında yapılaşma diye bir şey yok.” dedi. 
'YASSIADA'DA MÜZE' DEDİLER ALTINDAN RANT ÇIKTI
Yassıada'da demokrasi müzesi diye yola çıkıldı. Adanın yüzde 65'i imara açıldı. Müze için emek veren eski Bakan Günay, "Bu, DP'lilerin hatıralarına saygısızlık olur" dedi. Adalar Belediyesi ise tepkili. (Haber: ÖMER ERBİL -omer.erbil@radikal.com.tr / Radikal Arşivi 14/07/2013)
Merhum Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının tutuklu kaldığı ve aylarca yargılandıkları Yassıada’nın imara açılmasının yankıları sürüyor.
Demokrasi Müzesi yapılma fikri ile başlayan süreçte, yeni yapılaşma izni olmayan tarihi adanın önce sit kararları iptal edildi. Ardından da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı plan yaparak adanın yüzde 65’ine yeni inşaat yapma izni getirdi. Yassıada’nın Demokrasi Müzesi olması için uğraşan eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Bu planlama Demokrat Parti ’nin hatıralarına saygısızlık olur’’ dedi. Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu ise “Müze yapılacak dediler altından rant çıktı” şeklinde konuştu.
YASSIADA’NIN “İDAM FERMANI” YAZILDI
“Müze olarak tasarlanmıştı...”
Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay: Yassıada, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca tamamen tarihi ve doğal koruma kurallarına bağlı kalarak 27 Mayıs yargılamalarının ortamını canlandıracak bir anı müzesi olarak tasarlanmıştı. Mahkeme salonu, karşılama ve görüşme yerleri, koğuşlar vb. Bir yüzleşme yeri, yüzleşme mekânları olacaktı. Adadaki tek yüksek yapı tıraşlanarak dokuya uydurulacak, butik otel yapılarak sınırlı bir konaklama ve ağırlama ünitesi dışında yeni bir yapılaşmadan özenle kaçınılacaktı. Şimdi bu tasarıdan vazgeçilmesini ve yeni yapı yoğunlukların oluşturulmasını doğru bulmuyorum. Yassıada’nın demokrasi tarihimizdeki özel ve acı verici yeri, bu alanı fazlaca ‘turistik’ hale getirmeden mümkün olduğunca özgün yapısıyla korumayı gerektirmektedir. Yapılaşmayı arttırmak ve yargı süreci dokusunu yeni binaların arasında seyirlik hale getirmek, adaya uygun olmadığı gibi 27 Mayıs mağduru Demokrat Partililerin hatıralarına da özensiz ve saygısız bir düzenleme olacaktır. Sivriada ise belki bir amfitiyatro yapımı dışında fazla bir kullanıma zaten pek uygun görünmüyor. Ama asıl doğru ve önemli olan, Yassıada’yı tarihsel özelliklerini koruyarak, demokrasi tarihimizin ibret verici yüzleşme merkezlerinden biri haline getirmek, bunun dışındaki düzenleme ve beklentilerden kaçınmaktır.
“Neydi, ne oldu... Gerekirse dava açacağız”
Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 1 / 5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile 1 / 1000 ölçekli Uygulama İmar planlarını yaparak tamamen yapılaşmaya kapalı olan Yassıada ile Sivriada’yı yapılaşmaya açtılar. Fuar, kongre alanları, kültürel ve turistik tesisler yapımına izin verildi. Burası müze yapılacaktı. Kültür turizmi deniliyordu. Bitki örtüsü korunacak, tescilli yapılar restore edilecekti. Bu adalar Bizans döneminden bu yana çok sayıda tarihi olaya sahne olmuş. Demokrat Parti’nin yargılandığı spor salonu 2. derece tescilli yapıydı, restore edip gezi alanı yapılacaktı. Menderes ve arkadaşlarının tutuklu kaldığı askeri binalar ziyarete açılacak, canlandırmalar yapılacaktı. Arkeolojik alanlarda kazılar yapılıp evrensel değerler de ortaya çıkarılacaktı. Eski Bakan Ertuğrul Günay, İBB Başkanı Topbaş adaları ziyaret ettiklerinde bunlar anlatılmıştı. Sonra birden bire Çevre ve Şehircilik Bakanlığı planlar yapmaya başladı. Belediyemize, halka, STK’lara üniversitelere sormadan yapıldı. Yassıada yüzde 65, Sivriada yüzde 40 yapılaşmaya açıldı. Bu yeni durum yoğun yapılaşma adaların doğal dengesini bozacak, kültürel yapısı zarar görecek. Ada halkı olarak kaygı duyuyoruz. Benzer planların diğer Burgaz, Kınalı, Heybeli, Büyükada içinde yapılmasından endişe duyuyoruz. Bu adaların yüzde 55’i orman, geri kalanının da yüzde 95 yapılaşması tamamlandı. Yeni yapılaşmaya yer yok. Ekolojik denge bozulur yeni planlama yapılırsa. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yapmış olduğu planlara itiraz ettik. Gerekirse dava açacağız. Bizans kalıntıları, iki şato ve Yassıada duruşmalarının görüldüğü salonunun bulunduğu adada yapı yoğunluklu imar değişikliği tartışma yarattı.
***
DARBE MÜZESİ
Rifat SERDAROĞLU
Yassıada’ya ilk kez 1961 yazında, rahmetli babamı ziyaret etmek için, rahmetli annem ile gitmiştik. 12 yaşında idim. Cebimde bir arkadaşımın hediye ettiği küçücük bir çakım vardı. Askerler, tehlikeli bulup aldılar, dönüşte çakıyı alanı bulamadık, benim hatıra çakı yürüyüp gitmişti!
Askeri bir barakanın içinde, tahta bir masanın etrafında oturduk.
Ben, darbeciler tarafından tutuklandığı zamanki kilosunun yarısına, gördüğü işkence yüzünden inmiş babamın kucağında, annem bir iskemlede diğer iskemlede ise önünde defteriyle her konuşulanı yazan bir Yüzbaşı!
Sonra babam müebbet hapse mahkûm edildi, yani ömür boyu hapis!
2,5 yıllık milletvekili. Tahkikat Komisyonu gibi bir yanlışlığa karşı çıkmış imza koymamış, hakkında bir kuruşluk yolsuzluk suçlaması olmayan bir milletvekili! Niye müebbet hapis? Cezayı veren kim?
“Sizi buraya tıkan irade, böyle istiyor” diyen darbe mahkemesi!
Tam da “Darbe Müzesi” yapılacak yerin kapısına asılacak bir söz…
İstanbul’daki tüm kupon arazileri yiyip bitiren Bademler, adalara el attılar. Adalar’ın rantını yemek için güzel bir isim gerekiyordu. Düşündüler, taşındılar ve buldular; “Demokrasi Müzesi!”
Yassıada’da kurulan darbe mahkemesine inat, “Demokrasi Müzesi” kuracaklardı!
Ayrıca Demokrat Partinin mirasının üstüne çökmek Bademler için oy demekti! Hâlbuki Bademlerin DP ile uzaktan yakından bir ilgileri yoktu. DP’ liler namuslu insanlardı! Darbe Mahkemesi bile onları yolsuzlukla suçlayamadı!
Bırakın Darbe Mahkemesini, Bademler normal bir mahkemede yargılansalar, bir tanesi dışarıda kalabilir mi? Avanta mezar yeri var deseniz, ilk Bademler talip olur!
İşte bu yüzden Yassıada ve Sivriada’nın üstüne çöktüler, tıpkı haramiler gibi…
Ufak bir kusur vardı; Ada 1. Derece doğal sit, 3. Derece arkeolojik sit alanıydı. Eh, iki üç tane çanak-çömlek için böyle bir rant feda edilir miydi?
Elbette ki hayır…
Nasıl bir müze?
İçinde 5 yıldızlı otellerin, plajların, havuzların, konferans salonlarının olduğu, ilerde kumar oynatılmasına izin verilecek gazinoların olduğu bir eğlence sitesi, ama adı “Demokrasi Müzesi…”
Kim karar verdi?
Ömürleri boyunca “Biat Kültürü” ile yetişmiş, emir almış, evrensel demokrasi ile uzaktan yakından alakası olmayan, fikir tartışması nedir bilmeyen Cemaat ve Tarikat artıkları…
Adalar kime verildi?
Yassıada ve Sivriada önce Cumhur’un Başı Erdoğan’ın “Hık deyicisi”
TOBB Başkanına devredildi. Böylece ihale kanununun arkasına geçilmiş oldu!
Kendisi de TOBB gibi önemli bir kurumun Başkanlığına “Yönetim içi darbe” yaparak gelen Darbeci Rifat ’ta proje işini, Çevre Şehir ve Kültürden sorumlu AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan’a veriverdi! Çiğdem Hanım zaten son 5 yılda 78 Gençlik Merkezi ve 11 Kentsel dönüşüm projelendirme işini bileğinin hakkıyla almıştı! (Ne bilekmiş be, peh, peh, peh! AK Bilek, AK!)
Proje uygulamaya kondu ve Yassıada’da en az 50 yıllık ağaçların tamamına yakını kesildi. Ağaçlarla dolu olan Yassıada, Kel ada oldu!
“Yeşili en çok seven iktidar” Badem iktidarıdır ama onların sevdiği yeşil, ağaç ve tabiat örtüsü değil, Amerikan Dolarının yeşilidir.
2016 yılının “Komedi Filmleri Ödülüne” aday gösterilmesi gereken bu projenin adının “Demokrasi Müzesi” değil, “Darbe Müzesi” olmasının daha uygun olacağı kanısındayım. Neden mi;
-Yassıada Mahkemeleri “Darbe Yönetiminin Mahkemeleridir.”
-Proje için karar veren siyasi idare demokrat değil, sivil darbecidir.
-Yassıada’yı ihalesiz alan TOBB Başkanı has bir darbecidir. (Fuat Miras’a sorabilirsiniz)
-Proje ’yi alan AKP Milletvekili de, demokrat olamaz. Aldığı tüm ihaleler, ancak darbe yönetimleri tarafından ince bir şekilde verilir, alınır…
-Para kazanmak uğruna ağaçları acımadan kesenler darbeci doğa katilleridir…
Eee, bu kadar darbecinin bir araya gelerek yaptığı bir işe “Demokrasi Müzesi” diyecek kadar aklımızı kaybetmedik herhalde!
Yassıada, olsa olsa “Darbe Müzesi” olur. Benden söylemesi…
Sağlık ve başarı dileklerimle 11 Şubat 2016 - Rifat Serdaroğlu

8 Ocak 2016 Cuma

DP'nin 70. Kuruluş Yıl Dönümü Ankara’da düzenlenen bir programla kutlandı...

Demokrat Parti’nin 70. Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla Genel Merkez tarafından Ankara’da bir program düzenlendi. 
Uysal: “Bizler demokrasiyi keyfe göre, ranta göre giyilip çıkarılacak bir gömlek, takılıp atılacak bir rozet olarak değil, bir ruh olarak görüyoruz”
Özdemir: “Demokrat Parti, Türk insanına, Türk ülkesine, büyük Türkiye ülküsüne hizmeti en büyük görev bilmişti”
Ali Naili Erdem: “Hiçbir parti kendisine düşmeden dış politika sorunlarını ana muhalefet partisiyle birlikte çözümlemeyi samimiyetle uygulamış Demokrat Parti, Türkiye’yi bir barış ülkesi yapmıştır”
(DP Basın Merkezi – 07 Ocak 2016) Demokrat Parti’nin 70. Kuruluş Yıldönümümü dolayısıyla Genel Merkez tarafından Ankara’da bir program düzenlendi. Genel Başkanımız Gültekin Uysal, yaptığı açılış konuşmada“Bugün; millet hükümet içindir diyenlere karşı 70 sene evvelden hükümet millet içindir diyen bir siyasal hareketin neferiyiz” dedi.
7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti’nin 70. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Ankara’da bir otelde düzenlenen programa saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlandı. Açılış konuşmasını yapan Genel Başkanımız Gültekin Uysal, partimizin 70 yıl önce kurulduğunda belirlenen prensiplerin ve öngörülerin, günümüz gerçekleriyle hala örtüştüğünü ve bugünlere ders niteliğinde olduğunu açıkladığı konuşmasında 70 yılda gerçekleştirilen demokrasi mücadelesini anlattı.
Partimizin 70 yılda siyasete kazandırdığı büyüklerinin ve gerçekleştirdiği hizmetlerinin anlatıldığı bir sinevizyon gösterisinin ardından panel programına geçildi.
Programın panel kısmında Milli Eğitim eski Bakanımız Ali Naili Erdem, GİK üyelerimiz Dr. Melih Aktaş ile Doç. Dr. Mehmet Özdemir konuşmalarını yaptı.
Eski Bakanımız Ali Naili Erdem, konuşmasında tanığı olduğu Demokrat Parti’nin kuruluş yıllarını anlattı. Erdem, o yılları anlatırken şunları söyledi:
“Yurtta sulh cihanda sulh politikasını başarıyla uygulamış Demokrat Parti, dostluklarını çoğaltmıştı. Komşu devletlerle kanlı bıçaklı olmamış, Ortadoğu’nun bataklığına girmemiş, yozlaşmadan çağdaşlaşmayı başarmıştır. Hiçbir parti kendisine düşmeden dış politika sorunlarını ve sorunlarımızı ana muhalefet partisiyle birlikte çözümlemeyi samimiyetle uygulamış Demokrat Parti, Türkiye’yi bir barış ülkesi yapmıştır.
Bugün kan gölüne dönen ülkemizde kimler neler düşünür bilemiyorum. 1950-60 döneminde ne bayrağımız bez parçasıydı, ne Silahlı Kuvvetler mensuplarının başlarına çuval geçirilmişti, ne sizler bizler ayrımı vardı. Dağlarımız Ne mutlu Türküm diyene sözleriyle donanmıştı. Okullarımızda Türküm, doğruyum andı söylenmişti. Gönülden yaşadığım bal gibi bir ülkeydi.”
GİK üyemiz Doç. Dr. Mehmet Özdemir ise Demokrat Parti’yi anlatan konuşmasının devamında Demokrat Parti’nin en önemli zaferlerinden birisi olan Kıbrıs konusunu ele aldı.
Özdemir konuşmasında “Demokrat Parti’nin kuruluşunun 70. yılını övünçle ve hasretle kutluyoruz, Demokrat Parti döneminin eski Türkiye’sinin özlemiyle kutluyoruz. Demokrat Parti, Türk insanına, Türk ülkesine, büyük Türkiye ülküsüne hizmeti en büyük görev bilmişti. Demokrat Parti’nin ideali Atatürk’ün “Yüksel Türk. Senin için yüksekliğin sonu yoktur” emriydi. Demokrat Parti’nin hedefi Atatürk’ün Türk milleti atinin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacaktır” işaretiydi. İşte Demokrat Parti bu idealler, bu emirler, bu edepler doğrultusunda yılmadan, usanmadan çalıştı. Demokrat Parti dışta da Türkiye’yi dünyanın en itibarlı ülkelerinden birisi haline getirdi” dedi.
Demokrat Parti’nin 70. kuruluş yıldönümü, İstanbul ve Bursa’da da kutlandı. Bursa İl Teşkilatı, 3.Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ın mezarı başında bir tören düzenleyerek çelenk bıraktı, dualar okudu. İstanbul İl Teşkilatımız ise İstanbul’da bulunan Anıtmezar’daki programa katılarak merhum Eski Başbakanımız Adnan Menderes ve arkadaşları ruhuna Fatiha okudu, çelenk bıraktı. 

6 Ocak 2016 Çarşamba

Tarihi ve Kadim DEMOKRAT PARTİ'nin, 70. Kuruluş Yıl Dönümü Kutlanıyor!...

KURULUŞU’NUN 70. YILI KUTLANIYOR 
Demokrat Parti’nin 70. Kuruluş Yıldönümü Ankara’da 07 Ocak 2016 Perşembe günü saat 13.00’de; Genel Merkez tarafından Sürmeli Otel’de düzenlenen bir panel ile idrak edilecek, anma etkinliği yapılacak ve kutlanacaktır. Demokrat Parti Genel Merkezi’nce düzenlenen panelin açış konuşmasını Genel Başkanı Gültekin Uysal yapacaktır.

Demokrat Parti Genel Merkezi tarafından, Ankara’da hazırlanıp düzenlenen “7 Ocak 1946’da kurulan tarihi ve kadim Demokrat Parti”nin 70. kuruluş yıl dönümü etkinlik/panel programına ait detaylar aşağıdadır. Bütün üyelerimiz ve Değerli halkımızın bilgilerine sunulur.

Tarih   : 07 Ocak 2016 Perşembe
Saat    : 13.00
Yer      : Sürmeli Otel (Cihan Sokak No:6 Sıhhiye)

DEMOKRAT PARTİ
70. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ PROGRAMI
7 OCAK 2016 / ANKARA

13.00   Açılış
13.05   İstiklal Marşı ve Saygı Duruşu
13.10   Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin UYSAL’ın konuşması
13.30   Demokrat Parti 70. Kuruluş Yıl dönümü Panel Programı

PANEL PROGRAMI VE PANELİSTLER

Ali Naili ERDEM      Sanayi, Çalışma ve Milli Eğitim (e) Bakanı, 
                                    Demokratlar Kulübü Başkanı
Dr. Melih AKTAŞ    Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F Öğretim Görevlisi – DP GİK ÜYESİ
Doç Dr. Mehmet ÖZDEMİR          DP GİK Üyesi ve Demokratlar Kulübü Genel Muhasibi
16.00   Kapanış