22 Haziran 2013 Cumartesi

ANITMEZAR'DA "DUA VE TÖREN"

Ezanın aslına iadesinin 63. yıl dönümü
"Ezanın aslına iadesinin 63. yılı" dolayısıyla, Sivil Dayanışma Platformu tarafından, merhum Başbakan Adnan Menderes'in anıt mezarında anma programı düzenlendi. 
İSTANBUL: (AA) "Ezanın aslına iadesinin 63. yılı" dolayısıyla, Sivil Dayanışma Platformu tarafından, merhum Başbakan Adnan Menderes'in anıt mezarında anma programı düzenlendi.
Programa katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu,  çok anlamlı bir günde, bir vefa topluluğu olarak birarada bulunduklarını söyledi.
Rahmetli Menderes'in ve Demokrat Parti'nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 tarihinden hemen bir ay sonra, milletin özlemleriyle buluştuğu en önemli günün anması için bir
arada olduklarını belirten Soylu, "Bir taraftan rahmetli (Adnan) Menderes'in bir taraftan rahmetli (Fatin Rüştü) Zorlu ve (Hasan) Polatkan'ın ve hemen yanı başımızda bulunan rahmetli (Turgut) Özal'ın huzurunda bir tarihi yad ediyoruz. 
Özlemlerimizi yad ediyoruz. Burada andığımız esas itibariyle demokrasinin bir erdemidir. 14 Mayıs 1950'den hemen bir ay sonra gerçekleşen, 'ezanın aslıyla buluşması' aslında milli iradenin bir erdemidir. 
Aynı zamanda sandığın bir erdemidir. Milletimizin genel hasretinin bir erdemidir. Bu vatan, bu bayrak ve bu ezan, bu milletin kutsalları olarak tanımlanmıştır" dedi.   
Türk milletinin, ezanı, bayrağı ve milletiyle tarif edildiğini ifade eden Soylu, şunları kaydetti: "1960 darbesinin en önemli sebeplerinden birisidir ezanın aslıyla buluşması. 1960 darbesine Türkiye'yi götüren o kinin, nefretin, entrikaların, oyunların, hakaretlerin ve iftiraların sebebidir. Hazmedememişlerdir, milletin kendi inancı ve kendi kutsallarıyla buluşmasını... 
Rahmetli Menderes 1950 yılından sonra ezanı aslına çevirmeden önce, bir büyük anlayışı ortaya koyuyordu.  Yine bugünkü gibi... Bugün sayın başbakanımızın ortaya koyduğu gibi önemli bir söz söylüyordu. Tarihe altın harflerle yazılan bir söz; 'Bu millet rüştünü ispat etmiştir. Esas inkılap, demokrasi inkılabıdır' diyor.  Yani dayatılan birçok şeye rağmen bu milletin kendi iradesini, huzurunu,  özgürlüğünü ve bağımsızlığını ortaya koyduğu süreci anlatmaya çalışıyordu.  
Bu millete öyle güzel günler yaşattılar, Allah mekanlarını cennet eylesin. 
Bu milletin dualarını, Fatihalarını aldılar."O döneme tanıklık eden insanların, kendisinden önce yaptıkları konuşmalarda anlattıklarını büyük bir ilgi ve dikkatle dinlediğini ifade eden Soylu,  bu milletin çok zor günler geçirdiğini ama kendi iradesine, kararlılığına, değerlerine ve tarihine yaslanarak zor günlerden kurtulduğunu söyledi. "Kuran-ı Kerim'in seçmeli ders olacağı kimin aklına gelirdi" Türkiye'deki sosyal ve eğitim alanındaki gelişmelere de değinen Soylu, "Kimin aklına gelirdi ki; Kuran-ı Kerim liselerde seçmeli ders olarak okutulacak. Kimin aklına gelirdi ki, Hz. Muhammed'in hayatı bu okullarda, kendi ülkemize, neslimize ve geleceğimize ders olarak okutulacak. Çok önemli adımlar atıldı. Bugünkü ortaya çıkan meselelerin nereden neşet ettiğini başka yerlerde aramayınız. 
Bu milleti şekillendirmeye çalışan ve bu milleti istediği noktaya getirmeye çalışanların, bugün ortaya koyduğu senaryonun içerisinde olduğumuzu lütfen düşünmenizi istiyorum. 
Dün camileri ahıra çevirdiler. 
Dün camilere ve kutsallarımıza birer birer hakaret ettiler. 
Bugün aynı zihniyet farklısını ortaya koymamaktadır. Bugün ayakkabıları ve bira şişeleriyle beraber camilerimize musallat oldular. İnançlarımıza ve değerlerimize musallat oldular" diye konuştu. 
Dünkü zihniyetin bugün değişmediğini ifade eden AK Pati Genel Başkan Yardımcısı Soylu, sözlerini şöyle tamamladı: "Tek parti iktidarının idaresinin zihniyeti, aynen bugün de devam etmektedir. Bugün saldırıların ve milletin mazlumlarının bir şekilde idam edilmesinin altında, tam anlamıyla bu vardır. 
Bugün İstanbul'dayız. Adnan Menderes ve arkadaşlarının aynı zamanda rahmetli Turgut Özal'ın huzurundayız. Hepsinin hikayesi aynıdır. Bu ülkede kavga yıllardan beri bu ülkenin temel değerlerine sadık olarak yaşamak isteyenlerle, onları istediği şekle sokmak isteyenler arasında devam etmektedir. 
Bu bugün de yarın da devam edecektir. Milletin hangi safta olduğunu bilmektir önemli olan. Millet kendine sahip çıkan, değerlerine sahip çıkan insanların safındadır. Bugün milletin kahramanları ve sayın başbakan olmak üzere, büyük bir mücadelenin şuuru içindedir. Bu ezanı, bayrağı ve temel değerlerimizi, güçlü ve zengin olarak bütün dünyada anlatmaya yönelik bir anlayışın temsilcileriyiz." 
Konuşmaların ardından Adnan Menderes ve arkadaşları için anıt mezarı başında Kuran-ı Kerim ve dualar okundu. Anma programında ezanın aslına dönmesiyle ilgili pankartlar da açıldı.
16 Haziran 2013 16:43 (Son güncelleme 16 Haziran 2013 16:46)
(aa)- ANADOLU AJANS -

15 Haziran 2013 Cumartesi

EZAN: ASLINA (Din Lisanına) RÜCU, Samet OCAKOĞLU & Ahmet Şerif BAYINDIR

EZANI “DİN LİSANINDA” YENİDEN MÜMKÜN KILAN YASANIN KABULÜNÜN 63. YIL DÖNÜMÜNE DAİR İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
Samet OCAKOĞLU
Bu toprakların hasretini çektiği Ezana yeniden kavuşmasının üzerinden 63 yıl geçti.
Büyük Hasretin Giderilmesine Hizmet Edenlere  Rahmet Dileklerimizle.
‘’Anayasal vatandaşlığın temel hakkı olan  Vicdan Hürriyetini’’ kısıtlayıp halka sebepsiz yere manevi huzursuzluk veren ‘’ Ezanın Din Lisanında ‘’ okunmasını TCK hükmü ile  yasaklayan  kanun; 9. Dönem TBMM’nin Anayasaya sadakat gösteren  vatanperver Milletvekillerinin yasama iradeleriyle kabul ettikleri 5528 SK. hükmü ile 16 Haziran 1950’de yürürlükten kaldırılmıştır.
KANUN YOLLARINDA YÜRÜYEREK  MİLLET İÇİN MÜCADELE ETMEK.
Türkiye’nin 1946’da çok partili hayata adım atmasıyla beraber, önceden dayatılmışlar dahil dayatılan türlü siyasi ve sosyal tasarım  projeleri karşısında eğilmeden, kanun yollarında yürümeye sadakat göstererek  sürdürülen destansı demokratik bir mücadele ile açığa çıkan 14 Mayıs 1950 Milletvekili Genel seçimi  iradesinin; ülkede kapılarına  kilit vurulmuş pek çok  yoksunluk için anahtar olduğu  ışıltılı bir gerçektir.
ANA DAVAYA ÇÖZÜM BULUNUNCA ANAHTARDA BULUNDU.
7-12 Haziran 1945’in denetim (murakabe)  talebi ve antidemokratik ortam ile mücadele hareketi; 7 Ocak 1946’da  Demokrat Parti adını aldığında,  önüne dikilen çok sert, dayatmacı, antidemokratik ve statükocu yapıya teslim olmamak için bir çare bulmayı  ana dava olarak gördü ve büyük bir isabet ile  ‘’ Hürriyet Misak-ı’’ ve ‘’Sine-i Millet’’ kavramları ile donandı.
ÖZNE MİLLETTİR (AYDIN MENDERES)
Öznenin Millet olduğu  yürüyüşe önderlik edenler ve bu harekete vücut verenler,  ülkedeki sessiz ve yük taşıyan  kesimin hücrelerine nüfus ettirilen samimi ve saf  fikir hareketinin bayrağını taşırken; varlığı insan için  temel hak gören  bakış açıları ile   ülkenin yoksunluk envanterini kolayca  belirledi.
SEMALAR  EZANA NE OLDU DA HASRET KALDI.
Diyanet  İşleri Başkanlığı 18 . VII. 1932 tarihinde  yayınladığı  bir tamimle yeryüzünün her yerinde  Müslümanlar için namaza çağrı olan Ezan’ın Din Lisanında okunmasına yeni ve değişik bir usul getirdi ve Ezan yerine bir kurul tarafından belirlenen Türkçe namaz çağrısının okunmasını emretti.
SOSYAL TASARIM PROJESİ İDİ.
Devletin  sosyal tasarım projesi olarak ortaya çıkarılan ve  Müslüman halka dayatılan Türkçe Ezan okunmasını,  Müslüman halk benimsemedi. Daha doğrusu halk Din Lisanında Ezandan uzaklaşmayı, Minarelerinden Sela okunmamasını  vicdanına sığdıramadı.
1932’de  ve ardından gelen yıllarda idari emir, halk karşısında  denetim ve yaptırım araçları ile çok güçlüdür.
CEZA KANUNUNDA KARŞILIĞI OLMAYAN SUÇ.
Din Lisanında Ezan okuyanlar idari yaptırımlara muhatap olurken, kamu emrini dinlememekten haklarında cezai takibat yapılanlara verilen  cezalar ise ‘’kanunda karşılığı olmadığı’’ gerekçesiyle temyiz merciinde onanmadı.
ADET SÜRDÜRÜLDÜ.
1937 yılında Celal Bayar’ın Başbakanlığı döneminde Din Lisanında Ezan okunmasına yönelik  kamu baskısı hafiflese de  Hatay meselesi, Atatürk’ün hastalığı ve TBMM’de farklı bir irade olmaması nedeniyle,  Ezanın okunması konusunda bir değişikliğe gidebilmek mümkün olamadı ve Türkçe Mealli ezan okuma adeti sürdürüldü.
UYGULAMAYI TOPLUMA NÜFUS ETTİRMEK İÇİN.
1939 senesinde Celal Bayar’ın Başbakanlık’tan ayrılması ardından, sosyal tasarım projesi olarak uygulanan Türkçe Ezan okunmasını topluma nüfus ettirmek için  Din Lisanında Ezan okuyanların TCK yaptırımı ile cezalandırılması görüşü Hükümet nezdinde  ağırlık kazandı.
CEZA KANUNUNDA SUÇ OLARAK TANIMLANDI.
1941 senesinde TCK’nın MD -526  TBMM’de değiştirildi ve  Din Lisanında Ezan ve Kamet okuma suç kabul edildi ve  bu suçu işleyenler için hapis ve para cezası kondu. Ülkenin Camilerinin Minareleri için için ağlıyordu.
BİR NEDENLERİ ELBETTE VARDIR.
Nasıl ki, yaşam hakkını ilgilendiren bir davamda mahkemeye pasaportum yokken "Çalışmaları Yurt Dışındadır’’ diyebilmeyi önemseyen kurum vekilinin önemli bir nedeni varsa, incelememize ve bilgi sunumum konusu  uygulamayı yapanlarında kendilerine göre bir işi ve nedeni vardı.
Hesap ve proje yanlıştır ama acı ve sıkıntı Millete kalmıştır.
MERHUM CELAL BAYAR İLE BİR ANI.
1980 yılında Çiftehavuzlarda Merhum 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a yaptığım bir ziyarette Milli Mücadele dönemi gündemli sohbetimizde sordular  ‘’ Biliyormusunuz biz silahlı direnişe, milli mücadeleye ne zaman karar verdik? Bu millet milli mücadeleye ne zaman karar verdi ?’’
SORULARINI CEVAPLADILAR
‘’ 1. Dünya savaşından sonra el atılan sadece  para - pul olsaydı, hatta sadece İstanbul’da bir hükümranlık peşinde olsalardı, kader der İstanbul’un  o zaman ki iradesine boyun eğer, sorgulamazdık.  Ama ne zaman, mukadesatımıza- dinimize-namusumuza-toprağımıza el attılar işte o zaman milli mücadeleye karar verdik. İzmir’e ve Ege’ye göz diktiler. Ezanı susturdular. İşte o zaman silahlı mücadeleye karar verdik’’ demişlerdir.
NAMZETTİR.
Rahmetle anıyorum. Milli Mücadele’de Ege’deki silahlı direniş önderlerinden Celal Bayar (Mahmut Celal - Galip Hoca) 4. Osmanlı Meclisi Meb’usan’ının erken basılmasına neden olan söylevinde ve 15 Mayıs 1920’de Büyük Ankara Mitingi ardından TBMM’deki söylevlerinde; en ümitsiz durumda olanlara da hitap ederek Ege'de  susturulan Ezan’ın   ‘’  topraklarımız üzerinde  yeniden okunmaya namzet olduğunu’’ zaten ifade etmişlerdi.(Bu söylevleri  TBMM kararı ile çoğaltılarak yurda dağıtılmıştır.)
Bir başka ziyaretimdeki ‘’ 1941’deki değişikliği Atatürk’ten ileride olduğunu göstermek için yaptılar’’ sözlerini de hatırlıyorum.
TBMM 16 HAZİRAN 1950’DE HASRET SONLANDIRDI.
9. Dönem TBMM 16 Haziran 1950 günü saat 15’te, TBMM Başkan Vekili - DP İstanbul Milletvekili Fuad Hulusi Pemirelli, DP Manisa Milletvekili Muzaffer KURBANOĞLU ve DP Bursa Milletvekili Raif AYBAR katipliğinde toplanmıştır.
1.Adnan MENDERES Hükümetinin TBMM’ye sevk ettiği  TCK  MD- 526 değiştirilmesi hk.da kanun tasarısı ile Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşının ve Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan’ın , TCK’nın MD-526/2 değiştirilmesine dair önergeleri ve teklifler hakkındaki Adalet Komisyonu raporu gündemiyle TBMM’nin 9. oturumu açılmıştır.
İÇ TÜZÜKTE KOMİSYON KARARI ÜZERİNDEN 48 SAAT GEÇMESİ HÜKMÜ VARDIR.
İçtüzükte Adalet Komisyonu raporunun TBMM’de gündeme alınması için 48 saat geçmesi hükmü vardır.Bu nedenle kanun tasarısının müzakeresi ancak tasarının gündeme alınması önergesinin kabulü ve  ivedilik kararı ile mümkün olabilecektir.
TASRININ GÜNDEME ALINMASI VE İVEDİLİKLE- ÖNCELİKLE GÖRÜŞÜLMESİ
Meclisin oturumunda ilk olarak İstanbul Milletvekili Başvekil Adnan MENDERES söz almış ve Genel Kurula ’’  Muhterem arkadaşlar; Arapça ezan hakkında Demokrat Parti Meclis Grubunda verilen kararın gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanuni mâniin (Yasal engel) kaldırılmış olduğu telâkkisinin (düşünülmesinin) hâsıl olması ve bâzı vatandaşların arapça ezan okuması muhtemel olduğu için bu bap/ta Hükümetçe Meclise sevk etmiş olduğumuz lâyihanın (yasa teklifinin) bugünkü ruznameye (gündeme) alınmasını ve müstacelen (öncelikle) müzakere edilmesini yüksek tasvibinize arz ediyorum’’ sözleriyle  hitap etmişlerdir.
Başvekil Adnan Menderes’in konuşması ardından oturumu yöneten Başkan, Kanun teklifinin gündeme alınmasını oylamaya sunmuş ve yasa önerisi gündeme alınmıştır.
Bilahare kanunun yalnız bir kere müzakere edilip intaç edilmesini tazammun eden İvedilik teklifi oylanmış ve  kabul edilmiştir.
Bir sonraki önerge kanun tasarısının gündemdeki maddelerden önce görüşülmesi hakkındadır ve oylanıp kabul edilmiştir. Demokrat Parti Erzurum Milletvekili Mustafa Zeren Kanun tasarısı görüşülürken aleyhte söz almak isteyenlerin, evvelden tespit buyurularak iki zat lehte konuştuktan sonra sözün aleyhte konuşmak isteyenlere verilmesini arz ve teklif etmişse de önerge iç tüzük Md 85- nedeniyle kabul görmemiştir.
Kanun teklifi hakkında   Milletvekilleri Sinan Tekelioğlu  Talât Vasfi Öz, İbrahim Kirazoğlu, Arif Hikmet, Necdet Yılmaz, Ahmet Gürkan, Salâhattin Âdil, Ömer Bilen, Hikmet ölçmen, Ömer Rıza, Ümran Nazif, Muzaffer Mühto konuşma yapmak üzere başkanlığa başvurmuşlardır.
Ezanın Din Lisanında Okunabilmesi serbestisi getirecek kanun teklifinin müzakerelerinde ilk sözü;
Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon Milletvekili Cemal Eyüboğlu almış ve  ‘Hükümetin bugün huzurunuza  getirdiği kanun tasarısı hakkındaki C. H. Partisi Meclis Grubunun görüşünü arz ediyorum.
Bu memlekette Millî Devlet ve Millî §uur politikası, Cumhuriyetle kurulmuş ve C. H. Partisi bu politikayı takip etmiştir.
Bu politika icabı olarak ezan meselesi de bir dil meselesi ve Millî şuur meselesi telâkki edilmiştir. Millî Devlet politikası, mümkün olan her yerde Türkçenin kullanılmasını emreder.
Türk Vatanında ibadete çağırmanın da Öz dilimizle olmasını bu bakımdan daima tercih ettik. Türkçe ezan, Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmaya taraftar değildik. Millî şuurun bu konuyu, kendiliğinden halledeceğine güvenerek Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtarı olmayacağız’’ demiştir.
Demokrat Parti Gurubu adına  Seyhan Tekelioğlu ‘’ Sayın arkadaşlar; Atatürk her şeyi Türkçeleştirmek kaidesini ortaya attığı zaman acaba islâm dinine ait olan kitapların Türkçeye tercümesi mümkün müdür diye bir tecrübeye baş vurulmuştu.
Atatürk bu meyanda ilk defa ezanın Türkçe okunmasına karar verdi.
Bilâhare (Atatürk’ten sonra) Arapça ezan okuyanları tecziye etmek üzere de bir ceza müeyyidesi olarak, Ceza Kanununa bir hüküm kondu.
Arkadaşlar; şayet Atatürk sağ olsaydı hiç şüphe yok ki, o da bu büyük Meclisin düşündüğü gibi düşünecek o da elimizdeki Allah Kanununun Türkçe ile tercümesine imkân olmadığını, din ulemalarının vermiş olduğu karara göre, anlayacak ve ezanı din diliyle okutacaktı.
Arkadaşlar; Atatürk inkılâbı; gazetelerin yazdığı gibi umdesi değil, Atatürk memlekette yapmış olduğa inkılâpların millet tarafından hazmedilmesin! esas olarak kabul etmişti. Bu bir dil meselesi değil;
Allahu ekber ile Tanrı Ulu­dur kelimeleri ikisi bir mânaya gelmez. Biz eski zamanlara ait kitapları okursak, birçok tanrılar olduğunu görürüz, yağmur tanrısı, yer tanrısı, ve saire.
Binaenaleyh Tanrı Uludur deyince bunların hangisi uludur? Binaenaleyh islâm dini, müslüman dili kaidelerine göre müslüman camilerinde ancak din dili ile olur. Ve bunu da memleketin yüzde doksan sekizi, bizi seçenler, bizden istemişlerdir
Hiristiyanlar bile bir ölüyü haber vermek için çan çalarlar, onlar çan çalınırken çanın nedemek istediğini anlıyorlar. Müslümanlar bir sala sesi duymuyorlardı.
Dışardan Türk dili ile ezan okunurken, içerde yine din dili ile Kuran okumaya müsaade ediliyordu. Binaenaleyh arada birbirine uymayan, zıt esaslar vardı.
Ben Adnan Menderes Hükümetine ve  Hükümetin istinat etmiş olduğu milletin reyi ile, mutlak reyi ile buraya gelen Demokrat Parti milletvekillerini tebrik etmekten başka kendimde hiçbir salâhiyet göremiyorum.
Yalnız bugünü bize gösterdiğinden dolayı Adnan Menderes Hükümetine teşekkür ediyorum.
Türk Milletinin büyük umdesi olan dine sarılmak esası komünizme vâki olan kaleyi Adnan Menderes tamamiyle ve mutlak olarak kurmuştur.
Kendilerini tebrik ederim. Arkadaşlar, yalnız bununla iş bitmiş olmuyor. Dine ait.birçok takyidatı sinesinde taşıyan antidemokratik denen kanunlar vardır. O kanunlardan bir tanesi bize seçim arifesinde kabul ettirildi.Bu kanunda ben müslümanım demek dahi ceza idi. Onun için Adnan Menderes Hükümetinden nasıl bu kanunu kaldırmışsa bunların da kaldırılmasını rica ediyorum.
O kanun müzakere edilirken burada söylemiş olduğum sözü tekrar edeceğim. Bu kanun, aşırı sağcı, aşırı solcu kanunu diye bir arkadaş tarafından teklif edilmişti. Hamdolsun kendisi buraya gelemedi; çok şükür.
Olsaydı da yüzüne karşı söyleseydim, daha bahtiyar olacaktım. Fakat Cenabıhak ona nasip etmedi. Bundan sonra da bir daha gelmeyeceğine  emin olabilirim.
TALÂT VASFİ ÖZ (DP-Ankara) — Muhterem arkadaşlarım, büyük bir hâdisenin arifesinde bulunmak itibariyle sağda ve solda şekiller al­tında yazılmış muhtelif yayınları da göz önünde tutarak bu kanunun kabulünden önce efkârı umumiyeye bâzı hâdiseleri izninizle açıklamak istiyorum.
Muhterem milletvekilleri, bilirsiniz ki, ezanın arapça okunmasına dair verilen yasak 18 .VII. 1932 tarihinde Atatürk'e atfen Diyanet İşleri Riyasetinden alman bir tamimle memlekette temin edilmişti.
Bu emre muhalif hareket eden muhtelif din mensuplarının zaman zaman mahkemelerde suçlandırılmağı neticesi temyize intikal eden dâvalar karşısında temyiz kararını huzurunuzda bir defa daha tekrar etmeyi faydalı görüyorum.
Temyiz, bu cezalandırmalar karşısında Hükümet emirlerine itaatsizlik telâkki ederek Ceza Kanununun 526 ncı maddesini tatbik edebilmek için salâhiyattar merciin verdiği emrin kanun ve nizamnameye aykırı olmaması icabettiğini nazara alarak bu yolda kanaate varmış ve suçluları beraat ettirmiştir.
Bu hâdisenin tekerrürü üzerine sabık Hükümet 1941 tarihinde Ceza Kanununun 526 ncı maddesini tadil etmek suretiyle, bildiğiniz arapça ezan ve kamet okuyanlar terimini kullanarak bu suçu işleyenlerin cezalandırılmasını imkân dâhiline almıştır.
Şu halde kanuni memnuiyet, bilhassa tebarüz ettirmek isterim ki, 1941 tarihinde vâki olmuştur.
Şimdi de ikinci bir noktaya kısaca temas edeceğim.
Ezan yalnız bir ilân değildir. Ezan muayyen vakitlerde hususi terimlerle yapılan özel bir ilândır.
Hususi lâfızlar  Peygamberin tâyin ettiği lâfızlardır.
Bu da ezandır. Bu hususi vakit ise muayyen vakitler olup, bildiğiniz namaz, beş vakit namaz vaktidir.
Peygamberimize ezan için bir vahiy nazil olmuştur. Bu vahye sâri dilinde vahyi medlüv denildiğini de pek âla takdir edersiniz. Ezan farzı kifaye - dir.
Bir memlekette Peygamberin emrettiği şekilde ezan okunmazsa namazın sahih olmadığını söyleyen müctehitler olduğunu bilhassa huzurunuzda zikretmek isterim.
BU ASİL MİLLET, YETKİSİZ TECAVÜZ VE KANUNSUZ HARAKET KARŞISINDA SUSMUŞTUR.
Fakat arkadaşlar, bu asîl milletin asıl duyduğu kendi kendine vâki olan yetkisiz tecavüz, ve kanunsuz hareket karşısında yıllarca susmuştur.
18 milyonun % 98 ini teşkil eden müslüman çocukları istırablarını sessiz sessiz taşımışlardır.
Adnan Menderes Hükümetine, huzurunuzda Büyük Meclisle beraber Millet adına minnet ve şükranlarımı sunmayı en kutsal bir vazife telâkki ederim.
İnsanın vicdan hürriyetinin, insanların en tabiî hakları olduğunu ancak Türk Milleti, 14 Mayısta büyük siyasi zaferi temin ettikten sonra teslim edilmiş bir hak olarak görebilmiştir.
Büyük Meclisi tebrik eder ve Hükümete şükranlarımı arz ederim.
14 Mayıs'a bilhassa işaret etmek isterim,, ki mübarek bir güne tesadüf etti ve mübarek günün arifesinde Türk Milleti, dünyayı imrendiren eşsiz bir siyasi zafere ulaştı.
Bu bir irade-i ilâhiye idi. Bu irade-i ilâhiyenin yüceliği karşısında, irade-i milliye olduğu kadar irade-i ilâhiye olduğunu da tasrih etmeme müsaadenizi rica ederim.
Bunun bu şekilde tasrihini bilhassa lüzumlu görürüm. Müsaade buyurun rica ederim irade-i milliye ola­rak tasrih ettim. İrade-i ilâhiye olarak tasrih etmemi kabul etmeyenler iştirak etmeyebilirler. Bunu ibret ve hayretle mütalâa etmek lâzımdır.
Ezana taallûk eden müdahalenin kaldırılması hâdisesi de Ramazanımızın arifesi olan mübarek  bir cuma gününe tesadüf ediyor.
MUZAFFER ÂLÎ MÜHTO (DP - Kastamonu) —
Muhterem arkadaşlar. Maddeyi aynen kabul ediyorum. Bendeniz D. P. nin birinci büyük kongresinde program üzerinde konuşurken, din derslerinin de programa alınmasından bahsetmiş ve sözlerime şöyle nihayet vermiştim (...)
AHTİM VAR SÖYLEYECEĞİM (...) Efendim, müsaade ediniz, rica ederim, yeminim var, ahtım var. Söyleyeğim. Ben inkılâp içinde doğmuş bir gençtim. Din terbiyemdeki noksanların..Söyleyeceğim.. Maddeyi aynen kabul ediyorum. O zaman demiştim ki, üç çocuğum vardır, korkarım ki, öldüğüm zaman bana fatiha okuyamayacaklardır. Tanin Gazetesi demişti ki; «Bu  zat avamfiribane konuşuyor belki de 'ona fatiha okumazlar.Şimdi o gazete ölmüş gitmiştir. Biz hâlâ yürüyoruz ve Allanın lûtfuyla yürüyeceğiz ve yaşayacağız.''
TBMM'nin 16 Haziran 1950 tarihli oturumunda görüşülen ve Ezan'ın Din Lisanında okunmasını TCK'da suç sayan kanun maddesinin yürürlükten kaldıran bu şekilde Ezan'ı vicdan hürriyeti kapsamında serbest bırakan yasanın görüşmelerinde başta Başvekil ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan MENDERES olmak üzere DP idarecileri, müzakerelerde sözün uzatılmamasını ve kanunun mümkün olan en kısa zamanda çıkarılmasını istedi. Bu nedenle yasa görüşmelerinde söz almak isteyen DP Milletvekilleri ısrarcı olmadı ve genel kurulda herkesin ortak temennisi olduğu şekilde ve  Genel Başkanlarının isteğine uyarak yasa geçikilmeksizin  çıkarıldı.
Kanunun yürürlüğünü Başbakanlığa bırakan kanun 3 maddeden ibaretti. Önce tek tek maddeler oylandı. Ardından kanunun tümü üzerinde oylama yapıldı. Ve tasarı alkış sesleri arasında yasalaştı.
16 Haziran 1950'de kabul edilen kanun 17 haziran 1950'de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
ÖZGÜRLÜK, MÜBAREK BİR CUMA GÜNÜNE VE RAMAZAN AREFESİNE TESADÜF ETTİ.
Elbette  kabul edilen kanunla birlikte  1932' teki Ezanın Türkçe okunmasına dair idari emirde;  Başvekil Adnan Menderes'in ifade ettiği gibi '' Ezana taallûk eden müdahale Ramazanımızın arifesi olan mübarek bir cuma gününe tesadüf eden günde ''  kaldırıldı.
Vatan toprakları üzerindeki minarelarden semalara yükselen mübarek Ezan sesleri( Başbakan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili Samet AĞAOĞLU'nun Yassıada'daki müdafaasından), vicdanlara huzur vermiş, memlekete bereket ve dinamizm  gelmiştir.
Biz, bu hizmeti yaptık ve hakkı, hak sahibine  teslim ettik. İşte bu yüzden müzeden önce bu iradenin yani DP. Gurubunun yasama ve özlük hakkını bu konularda muktedir olanlardan talep ediyoruz. Aksi halde günceldeki bütün ifadeler ve tavırlar  bir  rivayet ve tasarım algısı olarak kalacaktır.
Kaynakça:
- Babamın arkadaşlarından öğretiler.
-Demokratlar Kulübü- İstanbul- Yönetim Kurulu Üyeliğim Başkanlığım dönemi bilgi birikimi.
-Merhum Celal Bayar ile sohbetlerim.
-Dededen Toruna- Müdafaa Kültürü.
- TBMM Albüm 1920-1973
(*) :: Samet OCAKOĞLU, GSM: 0539 9888434 – 
        e.MAİL: sametocakoglu@gmail.com
***
MENDERES TEMELE İLK HARCI
EZAN-I MUHAMMEDİ İLE 16 HAZİRAN 1950'DE ATMIŞTIR!
Ahmet Şerif Bayındır 
Adnan Menderes Demokrasi Platformu Başkanı
1932'de keyfi bir uygulama ile başlayıp 18 sene süren "Ezan-ı Muhammedi" yasağı; olmayan din ve vicdan hürriyetinin adeta sembolü gibiydi. 
Uzun yılların beyhude israf edildiği ve hatta memleketin normal gelişme seyrinin bile engellendiği tek parti dönemine de böylesi yakışırdı doğrusu. O, zulmün bininin bir para olduğu devirde; devlet,dinini yaşamak isteyen vatandaşlarla karşı karşıya getirilmiştir. 
1950'de sahipsiz kitleler Menderes'in demokrat haykırışıyla milli egemenliği hissedip, yönetimde söz sahibi olmuşlardır. 
Ezan-ı Muhammedi asr-ı saadetten beri imanın esasını günde beş defa dünyaya ilan etmektir. İla-yı Kelimetullah'tır. İslam'ın farzlar kadar önemli bir şeairidir. "Laikliği din aleyhtarlığı veya din düşmanlığı şeklinde anlamak, bizim iktidarımızın vicdan hürriyeti anlayışına asla uymaz." diyen Merhum Menderes 16 Haziran 1950'de Ramazan arefesine rastlayan o nurani günde, ülkemiz semalarını "Allahuekber" nidalarına kavuşturmuştur. 
Merhum Menderes "En büyük inkılap demokrasi'dir. Milletimiz demokrasiyle rüştünü ispat etmiş oldu." diyor, "İnkılapların tutmayanlarını tutturmak gibi bir görevlerinin olmadığını" ifade ediyor, "Türk Milleti Müslüman'dır, Müslüman kalacaktır ve Müslümanlığın icaplarını da yerine getirecektir." diye konuşuyordu. 
Bunlar elbette Menderes'in iç dünyasının Mü'mince hislerle dopdolu olduğunun da ayrıca ispatı ve idamının ise gizli sebepleridir. 
Ezan-ı Muhammedi İslam'ın sözlü manifestosudur, muazzam mesajlar taşır. Sadece vakit bildiren bir çağrı değildir. Aynı zamanda kainatın en büyük hakikatını da bildirir. 
Milletimize yıllarca "Tanrı Uludur"lu metni dinletenlere soruyoruz: acaba "felah" kelimesini "kurtuluş" diye neden çevirmediniz? Milletimizin "Tanrı uludur, Tanrı uludur; memurlarla askerler Allah'ın kuludur." diye hicvettiği bir dönem kapatılmış; İslam'ın hakiki bir kahramanı olan rahmetli Menderes'in 16 Haziran 1950'de attığı ilk temel harcıyla yepyeni kutlu bir dönem başlamıştır. 
Aziz milletimiz onlarca yıldır Ezan Şehidi'ni hürmetle, şükranla ve rahmetle anmaktadır. Menderes'in milletimizle kurduğu gönül köprüsü ebedidir. Memleketimizin semalarında "Allahuekber" nidaları yankılandıkça rahmetli Menderes'in aziz ruhuna binler Fatihalar, binler dualar gönderilecektir. 
Adnan Menderes'in aziz hatırasına ciddi manada sahip çıktığını memnuniyetle izlediğimiz Sayın Başbakanımızdan 16 Haziran'ın "Ezan-ı Muhammedi Günü" olarak ilanını istirham ediyoruz. Böylece yeni nesillerin bilgi sahibi olması,Milletimizin Ezan bilincinin artırılması ve de Ezan'ın layıkı vechiyle okunması hususunda tedbirler alınması mümkün olacaktır. 

5 Haziran 2013 Çarşamba

Prof. Dr. Mustafa ERDOĞAN

21 Mart 2013 Perşembe


14 Mayıs 1950 Seçimleri: Milli Şef, Dörtlü Takrir'e Karşı

 Çoklu Parti Öncesi:

 

 Atatürk'ün ölümünden sonra CHP'nin başına geçen "Milli Şef" ünvanlı İsmet İnönü, mevcut tasarı'nın 6. maddesi devlet elindeki topraklarla birlikte o bölgedeki toprak ağalarının elindeki toprakların tarıma elverişli yerlerde 5.000 dekardan elverişsiz yerlerde ise 2.000 dekardan fazlasının kamulaştırılıp köylüye dağıtılmasını öngörüyordu. O dönemler zaten halk fakirdi ve Türkiye toprakların %60'dan fazlası devlete aitti. Adnan Menderesİsmet İnönü'yü ülke topraklarınıkolhozlaştırmak (bütün toprakların devlete ait olması ve toprakların halka kiralanmasını öngeren Komünist Rusya çıkışlı tarım fikri)  istediğini iddia etti ve dört milletvekili Celal BayarRefik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuad Köprülü Dörtlü Takriri meclise sundu.


 Dörtlü TakrirTürkiye'nin tek parti cuntasından kurtulması, serbest seçimler, üniversite özerkliği, tek dereceli seçim, cumhurbaşkanın CHP başkanlığından ayrılması, basın hürriyeti söylemleri ile ön plana çıkan önerge, kendileri de aynı partide yıllarca faaliyet yürütenlerin servetlerini koruma kaygısıyla sergiledikleri bir tutum olarak kendini göstermiştir. Lakin bu önergenin altında yatan sebep Celal Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuad Köprülü'nün toprak ağası olmasında yatıyordu. Zira olası bir "toprak devrimi" tüm zenginliklerini topraktan ve çiftlik ticaretinden alan bu dörtlünün arsalarının devlete geçmesi anlamına geliyordu.

 Sonuç olarak Dörtlü Takrir, 1945'te CHP programından ihraç edildi ve sebebi parti içi muhalefet gösterildi. Bir yıl sonra bu dörtlü tüm Türkiye'ye Demokrat Parti'yi kurduğunu müjdeliyordu...

                                  Adnan Menderes, Refik Koraltan, Celal Bayar ve Fuad Köprülü

                                                                                       Dörtlü Takrir 



Çoklu Partiye Geçiş:

 Demokrat Parti programın iki önceliği vardı: Liberalizm ve Demokrasi... 1946 seçimleri hızla giren Demokrat Parti yalnızca %13 oy alabildi. Demokrat Parti bu sonucu "gizli oy, açık tasnif"sisteminin bir şaibesi olduğunu ve kendilerinin bu seçimi kazandığını iddia etti. Fakat bu seçimin kaybedilmesinin asıl sebebi Demokrat Parti'nin halka kendini anlatamamış olmasıdır. Zira yaklaşık 600 sene boyunca Padişah'ın her dediğine evet diyen ve bir Tanrı buyruğu gibi kabul ederek yönetilen halk ne Liberalizmi ne de Demokrasiyi anlayabilmiştir. Hatta Demokrat Parti, o zamanlar "halkın dili dönmediği" için Demokrat kelimesi "Demirkırat" olarak telafuz edilmiştir.  Halk arasında "Demirkırat Parti" olarak bilinmiştir.

 Sonraki seçimlere hazırlanan "Demirkırat Parti", ilk kurultayını 7 Ocak 1947 gerçekleştirdi veHürriyet Misakı'nı yayınladı. Bunun üzerine Milli Şef İnönü, 12 Temmuz Bildirgesini yayınladı ve Cumhuriyet rejiminin asla vazgeçilemeyecek unsurlarının altını çizdi. Bütün bunlar yaşanırken Türkiye'deki ekonomik buhran ve Türk Lirasının piyasa değer kaybetmesi CHP'nin başını ağrıtıyor ve Demokrat Parti'yi öne çıkarıyordu.



                                          Milli Şef İnönü ve Demokrat Parti Kurucusu Celal Bayar


 Demokrat Parti kökenini Osmanlının Liberal bir politika izlemesi gerektiğini savunan bazı Jön Türklere kadar geriye götürsek yanlış bir şey yapmış olmayız. Fakat Demokrat Parti 14 Mayıs seçimlerine doğru giderken içersinde homojen bir görüş barındırmıyordu, solcusu, laikçisi ve islami cumhuriyetçisine kadar uzanan her telden çalan farklı üyelere mensuptu. 1948'de partiden 6 kişiFevzi Çakmak önderliğinde Millet Partisi'ni kuruyordu. Pek uzun ömürlü olmayan bu parti yalnızca bir seçime katılabilmiş %3 oy alarak hüsrana uğramış ardından Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından açılan davada laiklik unsurlarını deldiği gereçesiyle 1954 senesinde kapatıldı.

 Tarih 1950'yi gösterdiğinde Demokrat Parti çok çabalamasına Yargıtay kararlarına rağmen istediği şartlarda sandık başına gidemedi. 


 14 mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlere CHP bütün illerde, DP Hakkari hariç bütün illerde,millet partisi 22 ilde, milli kalkınma partisi 3 ilde, toprak emlak ve serbest teşebbüs partisi, türk sosyal demokrat partisi ve işçi çiftçi partisi 1 ilde seçimlere katıldı. Sonuç olarak Demokrat Parti27 senelik CHP iktidarını yıkmayı başarmıştı. Demokrat Parti %52.48 oy alırken CHP %38.45 veMillet Partisi yalnızca %3.11 alabilmişti. Demokrat Parti CHP'ye sadece 13 puan fark atmasına rağmen 420 milletvekili çıkarırken CHP 63 milletvekili çıkarmıştı. Bu seçimler kansız ve tamamen halkın hür iradesine dayanarak gerçekleştiği için "Beyaz İhtilal" olarak da bilinir. CumhurbaşkanıCelal Bayar hükümeti kurması için herkesin beklediği kiş Fuad Köprülü'yü değil Adnan Menderes'i görevlendirmiş ve Başbakan Adnan Menderes olmuştu.

 Seçim Kritiklerinde hatay'ın CHP sevgisi Türkiye'ye ilhak kararının sonucudur. Bunun yanı sıra Sinop'un CHP sevgisinde şapka inkılabına gösterdiği tepki yüzünden gemilerin sinop sahillerini ve bazı karadeniz limanlarını bombalaması gösterilir. hatta Trabzon halkının "atma chp atma oylarimuz sanadur" diye söylendikleri rivayet edilir. Seçimlerin batı tarafında Demokrat Partikazanmıştı bunun sebebini CHP'nin çifçiye toprak vaadinin başarısız olmasını sayabiliriz. Milli Şef İsmet İnönü Ankara'dan Milletvekili olamazken Malatya'dan Meclise girmiştir ve "Bu yenilgi en büyük zaferimdir" demiştir...

 Seçim Sonuçlarının İllere Göre Dağılımı:




 İktidara gelen DP, ilk olarak Camiilerde okunan Türkçe ezanı değiştirip Arapça yapmış ve dönemin cumhurbaşkanının resminin paralara basılması kanunu çıkarmış yerine Cumhuriyetin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün resminin basılmasını uygulamıştır.

TBMM DARBE KOMİSYONU’NA BAŞVURUM

TBMM DARBE KOMİSYONU’NA BAŞVURUM

Samet Ocakoğlu ; TBMM’ de kurulan Darbeleri ve Mağduriyetlerini araştırma komisyonuna ; inancım, yaşam öyküm ve temsil ettiğim değerlerim ışığında başvuru yaptım.

Yüce Meclis’ in iradesi ile kurulan ‘’ Darbelerin ve Muhtıraların Araştırılması Komisyonu’’ nun çalışmalarına 27 Mayıs 1960 darbesinin doğrudan mağduru olarak katkıda bulunmak ve yaşam öykümüzün şahsiyetimize yüklediği sorumluluğu yerine getirebilme dileği ile ve bir hakkı müdafaa ederek, başvuru yaptım.

Cumhuriyetin en ileri aşamalarından olan ve 14 Mayıs 1950’ de millet tarafından Milli İrade’nin gücü ile tesis edilen ve demokratik parlamenter rejimimizin temeli olan çok partili hayatı;  anayasa ve evrensel hukuku ihlal ederek kesintiye uğratan 27 Mayıs 1960 darbesinin doğrudan muhattabı olan muhterem kesimin mağduriyetlerinin tazmin hukuku ile giderilmesi; darbe yaptırımı ile gasp edilen bütün hakların iadesi ve 27 Mayıs 1960 darbesi olayları silsilesi içindeki Anayasa ihlali suçları dahil olarak bütün suç ve suçluluk hallerinin ortaya çıkarılması ve faillerinin TCK’ ya muhatap edilmesi, darbenin olaylar silsilesinde hazineyi ( milli serveti) maddi zarara uğratanlar ile 27 Mayıs 1960 darbesinin hukuksuz yaptırımları sürecinde, hukuki dayanaksız menfaat sağlayanların kazanımlarının geri alınması yolunun açılması, 10’ larca yıl meydanların şahitlik ettiği tutulmamış, rivayet haline getirilmiş bir adalet sözünün gereğinin yapılması olabilecektir.

27 Mayıs 1960 darbesinin ulusal, uluslararası alanda tesirileri süregelen zarar ve tahribatlarının hukuk ve bilim  çercevesinde doğru, hakça olarak   teşhisi, teşhiri, onarımı ve tanzimi Türkiye için   ışık saçan bir hizmet olabilecektir.

27 Mayıs 1960 darbesinin türlü  yaptırımları ile darbeyi haklı göstermek ve Anayasa ihlali ile darbeye muhatap olan siyasi kadroların milli vicdan ve kamu vicdanı eliyle gasp edilen haklarının iadesini önlemek isteyenlerin türlü karanlık eylemleri ile ayrıca yeni mağduriyetler yarattıkları da bir gerçektir.

Özellikle 1980 sonrasında; 27 Mayıs 1960 darbesinin oluşturduğu hukuken karanlık ortamın milletin vicdan ve hukuk duygusu ile aydınlatılması, milletin bu ve devamı olaylara karşı uyanık kılınması ve darbenin evrensel hukuka aykırı yaptırımlarının ve diğer hukuksuzluklarının gündemde tutulması çabası içinde olanların; yeni hukuk dışı oluşum ve gurupların yıpratıcı, caydırıcı, zarar verme amaçlı türlü aktiviteleri önünde kaldığı bir gerçektir.

Bizleri hedef alan siyasi, sosyal ve maddi yapıyı tahrip etmekte en küçük fırsatıkaçırmayan, aile varlığına ve hukuki kararlılığa saldıran yaşama paralel türlü aktivitelerin kimileri telefi edilemez zararlarının oluşmasında 27 Mayıs 1960 darbesine ve 12 Eylül 1980 sonrasına karşı aldığımız siyasi pozisyonun  belirleyici olduğu somut bir gerçektir. TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanlığına yaptığım başvuru özetle şu başlıklardan oluşmaktadır.

- 25 Mayıs 1960 tarihli oturumunu gerçekleştiren 11 Dönem TBMM’ de iktidarı oluşturan Demokrat Parti Meclis Gurubunun 27 Mayıs 1960 darbesi yaptırımı ile sonlandırılan Yasama ve Özlük Haklarının; Teşkilatı Esasiye Kanunu, TBMM İç Tüzüğü, Ulusal ve Uluslar ararası hukuk kuralları ışığında veraset hukuku uygulanarak iadesi.


TARİHİ VE KADİM DEMOKRAT PARTİ
25 MAYIS 1960 TARİHLİ BAKANLAR KURULU TOPLANTISI

- 1961 anayasasının Cumhurbaşkanına tanıdığı,  kanunların Anayasaya aykırılığı görüşü ile Cumhurbaşkanı tarafından veto edilebilmesi hakkının kullanıldığı ilk kanun ”  10 ve 11 Dönem Milletvekillerinin banka kredi borçlarına ödeme kolaylığı getiren kanun” un  Devlet Başkanı tarafından  veto gerekçesine yazılmış, ” hazinenin (milletin) zarara uğratılması ”  ifadesinden yola çıkılarak  27 Mayıs 1960 darbesinin hazineyi(milleti) uğratmış bütün zararlarının – Yassıada süreci dahil- tespit edilmesini,

- M.B.K tarafından oluşturulan Yüksek Adalet Divanı isimli mahkeme’ de yargılanmak üzere Yassıada’ya zorla götürülenlerin, bu adada tutuldukları sürede maruz kaldıkları gayri insani, kötü muamele ve hukuki olmayan şartların, bu olaylara neden olan ve karışan şahıslarla ortaya çıkarılmasını,  savunma hakkına- yaşam hakkına- tedavi hakkına ve insan onuruna aykırılıkların failleri ile tespiti, (Hastaneye sevk etmeme, zindanda muhafaza dahil olarak)

- Yassıada’ da yargılama yapan Y.A.D’ ın soruşturmaları, iddianameleri ve kararlarının TBMM’ nin üstün  iradesi ile ” hukuken yok”  kabul edilmesi,

- Yassıada’da tutulan ve haklarında yargılama yapılan TBMM üyeleri ve bürokratların ve ailelerinin bu süreçte soruşturmalar, iddianameler ve yargılamalardan dolayı yaptıkları bütün harcamalar ve ödedikleri vekalet ücretleri  dahil olarak, tazmini.

- 15 Ekim 1961 tarihli YAD yargılama sürecine ve kararlarına muhatap olanların tümünün bütün haklarının iadesi ve YAD kararları neticesi  Balmumcu Cezaevi ve Kayseri Cezaevi ve diğer cezaevi şartlarında oluşan mağduriyetlerin giderilmesi,

- 15 Eylül 1961 tarihli YAD kararlarını takip eden günlerde  27 Mayıs 1960 darbesinin ve Yassıada sürecinin toplumda yaratabileceği  olası infiale karşı  bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanılmak üzere elde hazır bekletilen UŞAK olayları davası vakasının tüm boyutu ile incelenmesi,

-17 Eylül 1961 tarihli Milliyet Gazetesinin 1. sahifesinin incelenmesini,

- 11. Dönem DP Milletvekillerinin 12. Dönemden başlayarak yeniden seçilme haklarının engellenmesinin sonuçlarının tazmin hukuku ile giderilmesi, 

27 Mayıs 1960 darbesinin hukuken karanlık zulmet kulvarlarının yine hukukun sevgi ve şevkat duyguları ile aydınlatmasını ve meydanlardaki adalet sözünün tutulmasını sağlamak ve aziz bir emaneti yerine getirmek kararlığı ile oluşturduğum Tarihin Geleceğe Başvurusu isimli elektronik kitabımın elimde kalan son  kopyasını da muhatabımız olan Komisyon’un   Sayın Başkanlığa takdim ettim.

TBMM’ nin iradesi ile kurduğu Darbeleri Araştırma Komisyonu  bana göre”Tarihin Geleceğe Başvurusu ” adlı elektronik kitabımı oluşturma ve yayımlama amaçlarımın bir evresidir.

Tüm maliyetlerini üstlendiğim bu e- kitabın 1 tanesini dahi bir kitapçının rafına koyabilmek mümkün olamamıştır.

Bunca teşkilat üyesi ve çalışma arkadaşı olan bir şahsiyetin böylesine bir öyküyü aktaran ve öykünün hukukunu müdafaa eden e- kitabının başına gelenler, içinde kaldığım yargı süreci dahil trajikomiktir.

Uğraştığımız iş,  hukuku ve maddi imkanı sevmez. Ancak  kitabım konulu açıklamalarım, yazılı ve görsel medya haberleri boşa gitmemiştir. En azından Milli Vicdanda boşa gitmemiştir.

10′larca yıl meydanların şahitlik ettiği Adalet sözünün bu kere  tutulabileceği  umudunu taşıyorum.

Merhum Başvekil Adnan Menderes’in ifade ettiği gibi ‘’ Yüce Meclis, sizin gücünüz herşeye yeter’’.

Başvurum öncesi komisyon başkanlığından konuyu tetkik ettim.Yönlendirildiğim gibi komisyonda  görevli danışmanlar ile görüştüm.

Konuda Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ ile bir telefon görüşmesi yaptım. Kendilerine teşekkür ederim.

TBMM kararı ile oluşturulan  darbeleri araştırma komisyonun 2. toplantısında oluşturulan alt komisyonlardan biriside   27 Mayıs 1960 darbesini inceleyecek  komisyondur.

Bu komisyonda üye olan   bir Sayın Milletvekilinin ” darbelere hak verebilecek”  yöndeki açıklamasını ise  ciddi bir talihsizlik olarak görüyorum.

Pozisyon ve görev ile çelişen bu açıklamanın  ihsas-ı rey   olmamasını ve Sayın Vekilin darbeler konulu  bu beyanının,  kastı aşan bir ifade olmasını umuyorum. Her ne kadar Komisyon Başkanlığı çelişkili bu açıklama için  dil sürçmesi tanımlamasını yapmış olsa da bu bakış açısına karşı  dikkatimiz sürecektir.

Medyadan haberdar olduğumuz bu açıklamada yer alan görüşler eğer  Sayın Vekilin darbeler üzerindeki hukuki  ve siyasi kanaatlerini yansıtıyor ise Sayın Vekilin 27 Mayıs 1960 darbesini araştıracak komisyon üyeliğinden çekilmesi,  Yüce Meclis’in ve komisyon başkanlığının bir başka üyeyi araştırma komisyonuna ataması , doğru ve hakça olacaktır kanaatindeyim.

İlgili komisyonun çalışmalarını titizlikle takip edeceğiz.

Yüce Meclis,  kendi hakkını yani yasamanın  hakkını savunmalı ve  tazmin hukukunu uygulayarak 27 Mayıs 1960 darbesinin  hukuken karanlık bütün kulvarları hak, hukuk ve adalet duygusu ile aydınlatılmalıdır.

Süreç hakkında milletin ne düşündüğünü biliyoruz.

Sıra bu olaylar hakkında Yasa Koyucunun ne düşündüğünü öğrenmeye gelmiştir.

27 Mayıs 1960 darbesi ortamının yalancı şahitleri  ne olacaktır ?

27 Mayıs 1960 darbesi öncesi tırmandırılan olaylarda, insanları tahrik etmek, iktidara karşı husumet duygusu yeşertmek amacıyla hastalıklı zihinlerin üretilen türlü yalanlar ne olacaktır ?

Üniversitelerde, Harbiye’ de kim eksiktir ?

Aradan geçen bunca yılda kimin eksik olduğu  tespit edilmiştir ?

Biz geldiğimizde kimin eksik olduğunu tespit etmiş ve eksiği yerine koymuştuk !

Bir planın icrası ile yoksunluğa tabi tutulanların durumu ne olacaktır ?

En iğrenç ve itici iftiraları yaratmanın  yalan haber yapımcıları için   ikbal sebebi olduğu bir   dönemde,   şeref  ve haysiyete yönelmiş yalan, dolanlarla bezenmiş   uçları keskin okların varlığını     ” dedikodu sınırlarında gören” 12 Dönem TBMM ( 1. dönemden başlamışlardı) soruşturmaları ve kararları  ne olacaktır ?

Yassıada mağdurlarına karşı, 27 Mayıs 1960 darbesinin hakim pozisyonuna itiat, yaranma ve  kişisel çıkar sağlama amacıyla  hakkaniyete ve görev hukukuna aykırı fiilerde bulunan kamu görevlilerinin yarattığı ihlaller ne olacaktır ?

Zorunlu göçe ve ikamete tabi tutulanların mağduriyetleri ne olacaktır ?

Eğitim, öğrenin hakkı engellenenler için ne yapılacaktır ?

Olayın ve olaylar silsilesinin doğrudan ve bedelli bir mağduru olarak yaptığım ve kamuoyu ile paylaştığım başvurumun demokrasiye ve hukuka hizmet etmesini dilerim.

Hakem milletin maşer-i vicdanıdır. Bizler için edilmiş duaların  uğraşımızda koruyucu olduğunu hatta kimi zaman yaşama paralel hale gelen, düşmanımın düşmanı dostumdur diyen  türlü aktivitelere karşı, tahammül gücü verdiğine inanıyorum.

Biz, üstlendiğimiz zararlardan hep bereket ürettik memleketimize.

Bu bereket, bizlerin gururudur, farklılığıdır ve tahammül gücüdür.

Bu işlerin  nimetini hiç bilmeyiz, bu işlerin külfetini taşırız.

11 Dönem TBMM’ deki Demokrat Parti iktidarını doğrudan hedef almış 27 Mayıs 1960 darbesinin bir diğer zararı 1 Temmuz 2012′ de, Kıbrıs Rum Kesiminin AB dönem Başkanlığını üstlenmesi ile Türkiye’ nin önüne gelecektir.

Bu öyküye adaleti ve hukuku tevdi etmek  ; konunun   10 larca yıl  siyasi meta olarak kullanılması ve sürece hak, hukuk ve adalet tevdii  edilmesi, işin bir rivayete dönüştürülmesi ve iliüzyon haline getirilmesi ardından   inşallah mümkün olabilecektir.

Mümkün olabilecekmidir?

Yoksa mevzu edenlerin  her dönemde siyasi nemasını gördüğü, ağızlara sakız yapılmış  bu fikri ilüzyon  sürüp gidecekmidir ?

Bu kere  ne olacağını ve bu kere ne yapılacağını  hep beraber  göreceğiz.

SAMET   OCAKOĞLU

1 Haziran 2013 Cumartesi

Başkan Gültekin'in 27 Mayıs mesajı


Başkan Gültekin Uysal 27 Mayıs darbesinin 53. yıldönümü nedeniyle bir mesaj yayınladı:
 “ 27 Mayıs, demokrasimizin utanç günüdür..”
“53. Yıldönümünü idrak ettiğimiz 27 Mayıs 1960 darbesi yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır ki demokrasimize, milli iradeye karşı yapılmış tüm suikastların anası ve kaynağı olmuştur.”
“Demokrasi Şehitlerimize yıllardır ev sahipliği yapan İmralı Ada’sının adının bugün, “İmralı süreci” denilerek bir bebek katili ile birlikte özdeşleştirilmesini ve bu şekilde anılmasını esefle karşılıyoruz.”
(DP  Basın Merkezi- 27 Mayıs 2013)- Genel Başkan Gültekin Uysal 27 Mayıs 1960 darbesinin 53. yıldönümü nedeniyle yayımladığı mesajda “ 27 Mayıs, demokrasimizin utanç günüdür..” dedi
Genel Başkan Uysal mesajında şu görüşlere yer verdi:
“53. Yıldönümünü idrak ettiğimiz 27 Mayıs 1960 darbesi yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır ki demokrasimize, milli iradeye karşı yapılmış tüm suikastların anası ve kaynağı olmuştur.
27 Mayıs darbesi ordumuzun top yekûn bir hareketi değil, 38 subayın başlattığı ve netice aldığı bir eşkiya hareketidir.
27 Mayıs’tan sonra kurulan düzmece mahkeme, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın darağacına göndermiş, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti oligarşiye dönüştürmüştür.
Demokrasimizin utanç günü olan bu günden sonra hukuk katledilmekle kalmamış, Türkiye’de siyaset yapmak isteyen değerlerin atıl kalmasına ve esir alınmasına sebep olmuştur.
Halkın demokrasiye inancının yok edildiği bu kara günden sonra askeri vesayet meşruiyet kazanmış ve her 10 yılda bir müdahalelere sebep olmuştur.
Halkımızı, ahali olmaktan çıkarıp vatandaş yapan, 
Destansı kalkınma hareketiyle milletimizi medeniyetle tanıştıran, 
Mütedeyyin insanlarımızı Cumhuriyetle barıştıran Demokrat Parti ve onun öncülerini milletimizin kalbinden çıkarmaya kimsenin gücü yetmemiştir. 
Bir cuntadan ibaret olan Milli Birlik Komitesi, yasama yetkisine sahip bir yapı değildir. 
Yüksek Adalet Divanı denilen düzmece mahkeme de 1924 Anayasası’na aykırıdır. Dolayısı ile gerek Milli Birlik Komitesi’nin ve gerekse Yüksek Adalet Divanı kararlarının ‘’Yok Hükmünde’’ sayılması gerekmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tarih karşısında milletine, hukuka ve demokrasiye namus borcu vardır.
Yassıda mahkemesinin düzmece ve hukuk dışı kararları, T B M M ortak iradesiyle yok edilmelidir. Ve gene yüce meclisimiz tarafından kendisine karşı yapılmış bu eşkiya hareketi hakkında suç duyurusunda bulunularak sebep olanların gıyaplarında yargılanmaları yolu açılmalıdır.
Demokrat Parti’nin iktidara geldiği tarih olan 14 Mayıs ‘’Demokrasi ve Hürriyet Bayramı ‘’olarak ilan edilmelidir.
Demokrat Parti misyonunun tek ve gerçek varisi, Demokrat Partimizin Genel Başkanı ve kadroları olarak mazimizden aldığımız güçle davamızın takipçisi olacak milletimize hizmete devam edeceğiz.
 Bu vesile ile başta demokrasi şehitlerimiz Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ve ebediyete intikal etmiş tüm Demokratlara Yüce Mevla’dan rahmet diliyoruz.
Demokrasi Şehitlerine ev sahipliği yapan İmralı Adası..
Demokrasi Şehitlerimize yıllardır ev sahipliği yapan İmralı Ada’sının adının bugün, “İmralı süreci” denilerek bir bebek katili ile birlikte özdeşleştirilmesini ve bu şekilde anılmasını esefle karşılıyoruz. 
Kendisine geçmiş arayanlar, işine geldi mi Adnan Menderes, işine geldi mi Turgut Özal diyenler, uzun yıllar Şehit Başbakanımız Adnan Menderes ve arkadaşlarının mezarlarının bulunduğu bu adanın adını, eli kanlı cani, 40 bin kişinin katili terörist başı ile birlikte anmaktan vazgeçmelidir.
 Halen hayatta olan horlanan, işkence gören, zindanlara atılan tüm değerli büyüklerimizin önünde saygıyla eğiliyor. Yüce Milletimize de bir daha böylesi kara günler görmemesi temennisiyle saygılar sunuyoruz..
Unutmadık, unutturmayacağız.. ”