18 Eylül 2014 Perşembe

17 EYLÜL 2014; Mustafa Mete İSLÂMOĞLU ve Emekli Albay Osman TÜRKOĞUZ yazıyor...

Mustafa Mete İSLAMOĞLU YAZIYOR
ŞAHADETLERİ’NİN 53 YIL DÖNÜMÜNDE; MENDERES, ZORLU ve POLATKAN'I RAHMETLE ANIYORUM
Türkiye demokrasi tarihinin en acı günlerinden biri olan, 1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl süreyle başbakanlık yapan Adnan Menderes'in idam edilmesinin üzerinden 53 yıl geçti.
İHTİLAL GECESİNİ  YAŞAYAN BİRİ OLARAK  YAZIYORUM…
İNSANLIĞIN EN ÇİRKİN ve UTANÇ DOLU GECSİ ve SONRASI
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üç açık müdahalesinden biri olan 27 Mayıs 1960 darbesi ile "milli iradeye" vurulan bu darbe, hala hafızalardaki yerini korurken, Menderes ve idam edilen bakanlarının itibarları ise ancak 11 Nisan 1990'da TBMM tarafından kabul edilen kanunla iade edilebildi.
Aydınlı bir çiftçi ailenin çocuğu dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930'da, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın bir kolunu organize ederek başladı.Partinin kendini feshetmesinden sonra CHP'ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili seçildi.
İsmet İnönü ile "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüşmeleri sırasında ayrı düşünen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç edildi.
Menderes, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile 7 Aralık 1945'te Demokrat Parti'yi (DP) kurdu.
1950 yılında seçimlerden önce Seçim Kanunu değiştirilerek, yargı güvencesi ve "gizli oy - açık tasnif" sistemi getirildi.
14 Mayıs 1950'deki seçimlerde DP büyük bir başarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420 milletvekili çıkardı. CHP ise yüzde 39,4 oy ile sadece 63 milletvekili çıkarabildi.
TBMM başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celal Bayar seçilirken, yeni hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kurularak 22 Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu.
Atatürk'ün resmi yeniden paralara basılmaya başlandı…
Adnan Menderes'in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu.
Birinci Menderes Hükümeti'nin ilk icraatı "fazla masraf olduğu" gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulamasını kaldırıldı. Bu uygulama ile ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri tekrar paralara basılmaya başlandı.
Menderes hükümeti bir başka önemli icraata daha imza attı. Yeni uygulama ile o döneme kadar Türkçe okunan ezanın Arapça okunması serbest bırakıldı.
DP Hükümeti görevde henüz ikinci haftasını tamamlamıştı ki 6 Haziran 1950'de, askeri darbe planladıkları gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman ve bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etti.
GSMH  ( GAYRI SAFİ MİLLİ HASILA)
YILDA 9 KAT BÜYÜMÜŞTÜ …
1950-1954 yıllarında Türkiye, ekonomide kalkınma dönemine girdi. 1951'de Kore'ye asker gönderen Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye olarak kabul edildi. Ayrıca serbest piyasa ekonomisine geçişe hız kazandırıldı. Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi. Yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarıldı. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanmaya başlandı. Tarımda makineleşme çalışmaları yoğunlaştırıldı. Marshall Planı'nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayri safi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 oranında büyüdü.
Menderes başkanlığındaki DP, 2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde de büyük bir zafer kazandı. Oyların yüzde 57,6'sını alarak iktidarını tek başına devam ettirdi. Bu, Türkiye tarihinde demokratik bir seçimde bir siyasi parti tarafından ulaşılan en yüksek orandı ve bir daha da bu orana ulaşılamadı.
1955'ten itibaren başlayan dünya genelindeki ekonomik durağanlık ve aynı dönemdeki Kıbrıs görüşmeleri sonrasındaki 6-7 Eylül Olayları, sıkıntılı bir süreç yaşanmasına neden oldu.
Kıbrıs konusunda Londra'da ikinci tur görüşmeler yapılırken 6 Eylül 1955 gecesi İstanbul'da bazı gazetelerin, Selanik'te Atatürk'ün evine bomba atıldığını yazması üzerine azınlıkların hedef alındığı olaylar çıktı. Ağırlıklı olarak Rumlara karşı yönelen olaylarda çok sayıda kilise, dükkan ve otel saldırıya uğradı. Bir papaz da olaylar sırasında hayatını kaybetti.
6-7 Eylül Olayları sonrasında bazı milletvekillerinin, ceza yasasına ispat hakkı getirilmesini istemesi kargaşaya yol açtı. Hükümetin karşı çıktığı yasa tasarısının kabulü için çalışan 9 milletvekili DP'den ihraç edildi. Bunun üzerine 10 milletvekili de DP'den istifa etti. 15 Ekim 1955'te DP büyük kongresi yapıldı ve Menderes tekrar genel başkan seçildi.
27 Ekim 1957 seçimlerinde DP yüzde 48 oy alarak 424 milletvekili çıkardı. CHP'nin milletvekili ise 186 oldu.
MENDERES DÜŞEN UÇAKTAN YARA ALMADAN KURTULDU
Kıbrıs konusunda 11 Şubat 1959'da imzalanan Londra ve Zürih anlaşmaları ile bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırıldı.
Bu da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmen 16 Ağustos 1960'ta kurulmasını sağlayan sürecin en önemli adımı oldu. Bu süreçte Başbakan Menderes'in yanı sıra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu etkin rol üstlendi.
17 Şubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için İngiltere'ye giden Menderes'in uçağın Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düşüp parçalandı. Menderes kazadan yara almadan kurtulurken kaza, muhalefetle iktidar temsilcileri arasında kısa süreli bir yumuşamaya yol açtı.
DARBE DÖNEMİ 
1955'ten sonraki ekonomik daralma ve siyasette yaşanan kamplaşma gerekçeleri 27 Mayıs askeri darbesinin alt yapısını oluşturdu.
27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4'te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti ve askeri darbenin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu.
Menderes ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü. Daha sonra da ve diğer tutuklu DP üyeleri ile Yassıada'da HAPSEDİLDİ
Darbeci subaylar ise Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Menderes ve diğer DP üyeleri ise bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylaması ile yüzde 61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.
13 AYRI DAVADAN YARGILANDI
27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı'nda 13 davadan yargılanan Menderes, Bebek Davası dışındaki bütün davalardan suçlu bulundu. Mahkeme, 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda aralarında Menderes'in de 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkum edilmesine karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi.
Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı idam edildi.
Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü
İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes'in dilinden "Allah milletimize zeval vermesin" cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.
İdam sehpasına çıkarıldıktan sonra ailesine ve milletine son sözleri ise şunlar oldu:
"Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..." diyordu..
Menderes, saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi.
TBMM, 1990 yılında çıkardığı yasayla, MENDERES, POLATKAN ve ZORLU ya itibarlarını güya iade etti.
BU İTİBAR İADESİ DEĞİL SİYASİ BİR MABAVRA İDİ.  DÖNEMİN SAHTEKÂRLARI… RUHLARINI GÜYA TÜRK MİLLETİNE KARŞI TEMİZLEMEK İSTEDİLER.
YANİ; tarihten günah çıkartmanın ta kendisinin adı “iadeyi itibar” kondu…
Bu millet bunlardan soramadığını inşallah mahşere saklamasını becerir.
SİZLERE BU DİLEĞİMİ CAN-I GÖNÜLDEN DİLİYORUM EY VATAN ŞEHİTLERİ NUR İÇİNDE YATIN…
Selem ve dua ile
17-Eylül- 2014
***
Mustafa Mete İSLAMOĞLU YAZIYOR
ADNAN MENDERES, ZORLU ve POLATKAN NEDEN İDAM EDİLDİ?
“BU YAZIMIZ TARİH-İ BİR İHANETİN İÇ YÜZÜNÜ ANLATIR”
Türk siyasi hayatına vurulan en büyük darbe 1960 ihtilalidir. Günümüze kadar 27 Mayıs adıyla sayısız şeyler yazıldı çizik fakat bu yazı, bilinmeyenleri anlatmaktadır.
27 MAYIS 1960 ASKERİ DARBESİ 
Uluslararası oyunun Türkiye uzantılarından biri de 27 Mayıs darbesidir. Demokrat Parti iktidarı; bir takım söylem ve eylemlerle, Siyonist Yahudi ve onun içerdeki işbirlikçilerini sıkıntıya soktu. Bunun sonucunda da idamlar geldi.
Adnan Menderes yakın tarihin, halk tarafından en çok sevilen liderlerinin başında gelmektedir. Arkasına geniş halk desteğini almasına rağmen Menderes niçin idam edildi? Ülkede her şey yolunda giderken, Menderes nasıl bir suç işledi ki, darbe ile devrilerek idamla sonuçlanan bir işkence sürecine sokuldu.
Adnan Menderes'i idamına götüren "Bebek" ve "Köpek" davaları mıydı? Elbette değildi. Menderes ve arkadaşlarını idama götüren, milli ve manevi değerlere yakın ilgi duymalardır. Adnan Menderes'i idama götüren nedenleri Menderes'in kendi beyanlarından dinleyelim.
A. MENDERES BİZZAT ANLATIYOR
"Ben Müslüman'ım! Müslüman olduğumdan da şeref duyuyorum. Müslümanlığın çağdaşlaşması için çalışmalarımız var. Açtığımız okullar bunun delilleridir. İslam dininin büyüklüğü, insani yönü, adaleti, ilmi ile en mükemmel dindir.
Adnan Menderes  (kendi anlatıyor)
“Türk milleti Müslüman'dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet'in bütün icabeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır."
Adnan Menderes  (devamla)
"İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, milli vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder.” Diyordu.
Adnan Menderes, daha birkaç aylık başbakandır. İlk icraatlarından biri milletin sabırsızlıkla beklediği minarelerden aslına uygun ezan sesi duymaktır. Menderes gerekli kanuni düzenlemeyi yapar ve on beş yıl aradan sonra 17 Haziran 1950 günü ezan ülke semalarında Bilal–i Habeşi'nin okuduğu lisan üzere okunur. O gün Ramazan ayının ilk günüdür. Yıllar sonra minarelerden ezan–ı Muhammedi orijinal hali ile bir mübarek günde duyuldu.
Bu hadise çoklarını rahatsız etmişti. Başta da cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı…
DARBE ŞARTLARINI HAZIRLADILAR
Rahmetli Menderes'in söylem ve icraatları malum mihrakları harekete geçirdi. Siyonist Yahudi ve onların içerdeki işbirlikçileri ve yardakçısı olan mason locaları harekete geçti.
27 Mayıs darbesinin önemli isimlerinden biri olan Orhan Erkanlı'ya kulak verelim:
"İhtilal yapacak olan teşkilatın kuruluşu 1955 yılıdır."
1955 yılında Türkiye'de darbeyi gerektirecek bir hal var mıydı? Ülkenin dört bir yanına huzur ve güven ortamı hâkimdi. Köylüler, işçiler ve geniş halk kitleleri hayatlarında ilk defa para yüzü görmüş, hakkını arama imkânı bulmuş, kısaca insan olduğunu anlamıştı. İnsanlar mal ve can güvenliklerinin sağlandığını hissettiler. İlginçtir böyle bir ortamda darbe hazırlığına başlandı.
Orhan Erkanlı: "1956 yılına gelindiğinde ordunun içinde bir sürü gizli kuruluş olduğundan şüphem yoktu." Demişti.
Birçok darbe teşkilatı, kime ve niçin darbe yapılacak. Ülkenin iyiye gitmesi birilerinin işine gelmemiş olacak ki, çok sayıda darbe organizasyonu oluşturuldu.
RAHMETLİ, ADNAN MENDERES'İN İDAMINDA
SİYONİST MASON VE ABD'NİN OYUNLARI
Adnan Menderes'in istedikleri gibi olmadığını gören Siyonist Yahudi ve yandaşları darbe için düğmeye bastılar. Gelişmeleri yabancılardan dinleyelim.
CABRERA ANLATIYOR
İspanyol tarihçi ve araştırmacı Prof. Miguel Angel Cabrera:
"1960'a kadar ABD için Türkiye'de her şey iyi gitti. Ama Washington Menderes Hükümetinin ABD'den koparak kendi ekonomik bağımsızlığını kazanmayı hedeflediğini öğrenince duruma müdahale etti ve Gürsel ABD'nin planladığı bu darbeyi kanlı bir şekilde gerçekleştirdi.
Bu tarihten sonra da Washington, kendi politik ve ekonomik menfaatleri nedeniyle birçok ülkede sık sık askeri darbe yaptırdı."
Siyonist Yahudi ve ABD'nin oyununa alet olanlar, ülkeye hizmet ediyoruz, vatan millet edebiyatları ile aslında Siyonist Yahudi ve ABD çıkarlarına hizmet ediyorlardı. Üzülerek anlatır.
Hiç şüphe yok ki, 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren subayların içinde vatanperver, milletini çok seven insanlarda vardı. Ne yazık ki sağlıklı düşünemediler ve vatana millete hizmet ediyoruz zannı ile Siyonist Yahudi ve ABD'ye hizmet ettiler.
Bu sadece 27 Mayıs'a mahsus değil, bütün zamanlar için geçerlidir.
27 MAYIS DARBESİNDE
SİYONİZM'İN ROLÜ

Emekli asker Memduh Eren, Masonların 27 Mayıs darbesindeki rollerini anlatıyor:
"Yurt dışında bir takım bağlantılar olmazsa darbenin başarı şansı yok. 27 Mayıs'ı düşünün. Başta Cemal Gürsel olmak üzere, Nasır Zeytinoğlu ve Agahi Şen, hepside evrensel örgütlerle bağlantılıdır. (..) Biz bu evrensel örgütlere Mason ve Bilderberg teşkilatlarına karşı çıktığımız için işkence gördük."
Bugün olduğu gibi Menderes döneminde de Yahudi, Yahudi dönmesi ve Mason gazeteciler görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiler. Menderes'in ortadan kaldırılmasına yönelik planın en önde gelen isimlerinden biri Vatan Gazetesinin sahibi ve başyazarı Yahudi dönmesi ve mason Ahmet Emin Yalman'dır. (..) Yahudi Kiyam Levi, Yahudi dönmesi Naim Tirali, Burhan Arpad, ve aynı zamanda da Mason olan Sinan Korle, Münir Berik, Necmettin Sadak ve Üstad–ı Azam Selim Ragıp Emeç, bu kişiler ortak bir çalışma içerisine girerek yazdıkları veya sahip oldukları dönemin en yüksek tirajlı gazeteleriyle Menderes ve hükümeti aleyhinde düzenli ve süreolarak gündem oluşturdular.
Menderes'in basındaki en büyük muhalifi Ahmet Emin Yalman ve sahibi olduğu vatan gazetesidir. Yalman, Menderes'in milli ve özellikle de dini çalışmalarına şiddetle muhalif olmuştur
GECİKEN ACI  İTİRAF
27 Mayıs darbesini gerçekleştiren askerlerden biri, Milli Birlik Komitesi üyesi olan Suphi Gürsoytrak diyor ki: "ABD, 1960'tan önce ordumuzun her kesimine, en küçük birimine kadar her yere girmiştir. Örneğin bilmem neredeki bir alayda "uzman" sıfatıyla erler vardır. Subaylar, hepimiz er düzeyinde uzmanlara teslim edilirken ordu adına içimiz sızlıyordu."(22)
ABD'nin silahlı kuvvetler üzerinde ki; etkisinin boyutunu tam olarak anlamadan, hadiseleri doğru tahlil yapmak mümkün değildir.
CIA AJANININ İTİRAFI          
DARBE ŞARTLARININ
OLUŞTURULMASI

Bir CIA ajanı olan Philippe Agee, yabancı ülkelerde ABD'nin nasıl darbeleri hazırladığını şöyle anlatıyor:
1–Başbakan ya da partisini zayıflatmak için, içeride ve dışarıda yoğun propaganda çalışmasına başlanır.
2–Ekonomiyi güçsüzleştirmek için de yurtiçi ve yurt dışında yoğun faaliyet gösterip, kredi imkânları durdurulur.
3–Politik anarşi yaratmak amacıyla siviller arasında özel guruplar kurulup anarşi yaratılır.
CIA tüm dost ülkelerde gerçekleştirdiği askeri darbelerde bu sistemi uygulamış ve binlerce kişinin tutuklanması, işkence görmesi ve politik cinayetlere kurban gitmesinin birinci derecede doğrudan sorumlusu olmuştur.
SONUÇ OLARAK
Masonlar DP'ye daha ilk kuruluş aşamasından itibaren yerleşmeye başladı. Bunun ilk ve en önemli örneği yüksek dereceli bir mason olan Celal Bayar'dır. Bayar, milli ve dini duygularıyla halkına hizmet etmek isteyen Menderes ve emsallerinin kontrol altında tutulması, yönlendirilmesi ve gerekirse engellenmesi işinde en önemli görevi almıştır.
27 Mayıs darbesinde Celal Bayar idam edilmemiştir. On yıllık demokrat parti iktidarında idam edilecek biri varsa en başta Celal Bayar olmalıydı. Celal Bayar için idam kararı verilmiş ama uygulanmamıştır. Anayasaya göre yaştan kurtulduğu söylenmiştir. Gerçek bu mudur? Elbette ki değil. Hocaları, şeyhleri idam ederken, yaş sınırı aramayanlar, Celal Bayar'da niçin yaş sınırı aramışlardır. Hangi yasaya göre… O tarihte yasa da, kanun da darbenin yöneticileridir.
Celal Bayar'ı kurtaran, karanlık mahfillerden başkası değildir.
Yıllardır oynanan oyunun şekli, yöntemi ve amacı aynı olmuştur. Değişen sadece zaman ve isimlerden başka bir şey değildir. Diye tarihi siyasi vahşete not düşülmekte.
Bu satırlardan tekrar:
Merhum Adnan MENDERES-e  Fatin Rüştü ZORLU-ya ve Hasan POLATKAN-a  ALLAHTAN  rahmet diliyorum.
SELAM VE DUA İLE
1-HAZİRAN-1997 & İSTANBUL
***
27 Mayıs Darbesi;
Demokrasi ve Hürriyet Şehitleri
Osman TÜRKOĞUZ, Emekli Albay
Askerler 27 Mayıs 1960′ta Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî darbesini gerçekleştirdiler. 37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilen bu darbe emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır.
Askerler 27 Mayıs 1960′ta Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî darbesini gerçekleştirdiler. 37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilen bu darbe emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır. Kritik mevziler bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hale getirilmesi ile ele geçirilmiş, daha sonra cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri tutuklanarak, hükümet; 235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilerek, 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı üniversiteler kapatılıp el konularak, 520 hâkim ve yargıç görevden alınarak gerçekleştirilmiştir.
Başvekil Menderes ile iki bakanı, Polatkan ve Zorlu idam edildiler.
Darbeden sonra darbeyi planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay ve Emekli Orgeneral, Cemal Gürsel’in oluşturduğu Millî Birlik Komitesi marifeti ile ülke yönetimini üstlendiler. Başbakan Menderes ve iki bakanı, Polatkan ve Zorlu’yu idam edecek olan bu idare 3 Nisan 1963 tarihinde bu darbenin anısına 27 Mayıs gününü de Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak ilan etmiştir.
Hürriyet ve Anayasa Bayramı askerlerin 12 eylül 1980′de yeniden darbe yaparak anayasayı yeniden değiştirtmeleri, ve Kenan Evren tarafından yürürlükten kaldırılmasına kadar 20 yıldan fazla süreyle resmi bayram olarak kutlanmıştır.
İlan edildikten sonra resmi törenlerle her yıl 27 mayıs günü Hürriyet ve Anayasa Bayramı Anayasa Mahkemesi’nde kutlanır, devlet erkânı, Anayasa Mahkemesi başkanının makam odası önünde sıraya dizilerek başkana tebriklerini sunarlardı.
27 mayıs ihtilali bazı gençlerin(5 kişi) ölümlerini de “hürriyet şehitleri” olarak kutsamış, naaşlarını anıtkabir’e gömdürmüş ve isimlerini çok sayıda okul, gemi vb kamusal alanlara vererek ölümsüzleştirmiştir.
Darbenin yarattığı bu kahramanlarla ilgili tarihin gerçek yüzü ise şöyle anlatılmaktadır; (Kaynak: Anıtkabir’e gömülen protestocu öğrenciler: Yıldıray Oğur / Taraf 12.12.2010)
9 Haziran 1960
İki protestocu öğrenciye veda için İstanbul’daki devlet erkânı, öğretim üyeleri, subaylar ve binlerce İstanbullu Beyazıt Meydanı’nı doldurmuş. Dev bir Atatürk resminin asıldığı tarihî kapıdan Atatürk heykelinin yanındaki iki katafalka yatan öğrencilere bakan kalabalık “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” marşını söylüyor. Yanında generaller, ağır, ağır kürsüye çıkan rektör Sıddık Sami Onar ağlamaklı: “Daha başka ölülerimiz de vardır. Naaşlarını belki bulamayacağız. Ama onları da kardeşleri gibi Ata’nın yanında kalplerimize gömeceğiz.”
5 gencin naaşı törenle anıtkabir'e defnedildi, 28 yıl sonra oradan çıkartıldılar. 
Cenazeler Sultanahmet Camii’ndeki cenaze töreninin ardından Sarayburnu’ndan Deniz Kuvvetleri’ne ait 505 No’lu Çeşme Mayın Tarama Gemisi’yle Kadıköy’e geçiriliyor. Haydarpaşa açıklarında protestocu öğrencileri 12 savaş gemisinden oluşan bir filo, Kadıköy İskelesi’nde ise alçak uçuş yapan jetler selamlıyor. Denizcilerin omuzladığı tabutlar, askerî bandonun çaldığı matem marşları, camilerden okunan salalarla Haydarpaşa’ya getiriliyor. Cenazelerin yüklendiği özel tren Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Hereke, İzmit hatta gece geç saatte geldiği Eskişehir İstasyonu’nda resmî törenlerle karşılanıyor. Eskişehir’de cenazeler için İnönü, Sakarya Savaşı şehitliklerinden topraklar getiriliyor.
10 Haziran 1960
Sabah 09:57’de Ankara’ya varan trenden önce Rektör Sıddık Sami Onar iniyor. Garda onu karşılayan Tümgeneral Hakkı Sokullu’ya sarılıyor. Hem general hem de rektör ağlıyorlar.
Garda toplanan kalabalık “Katillere ölüm” diye bağırmakta. İstanbul’dan gelen iki cenaze diğer üç öğrenci cenazesinin beklediği Cebeci Camii’ne götürülüyor.
Ve son yolculuğa doğru hareket… Top arabalarına yerleştirilen beş gencin cenazesinin etrafında Deniz, Kara ve Hava Harp Okulu öğrencileri sıralanıyor. 2,5 kilometreyi bulan kortej, yol kenarına dizilmiş Ankaralıların öfkeli sloganları arasında defnedilecekleri Anıtkabir’e doğru yola çıkıyor. Ata
Nümayiş çıkmaması için Cemal Gürsel ve İsmet İnönü dışındaki bütün devlet erkânı, 27 Mayıs’ın Milli Birlik Komitesi üyeleri tam kadro kortejde. İnönü’yü oğlu Ömer İnönü temsil ediyor. Kortej Anıtkabir ve Cebeci’den top atışları ve alçaktan uçuş yapan jetler eşliğinde tam 2,5 saat sonra ancak Anıtkabir’e varıyor.
Anıtkabir önüne yerleştirilen beş masaya konan tabutlar için önce saygı duruşunda bulunuluyor, ardından askerî bando eşliğinde İstiklal Marşı söyleniyor. Bir üniversite öğrencisi, bir Harbiyeli ve Başbakanlık müsteşarı konuşmalarıyla “şehitleri” selamlıyor. Anıtkabir’in Çankaya’ya bakan tarafında hazırlanan mezara Harbiye öğrencilerinden oluşan tören mangasının üç el ateşiyle önce Teğmen Ali İhsan Kalmaz gömülüyor.
22 yaşındaki genç topçu teğmen, 27 Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim almaya çalışan Harbiyelilerden biriydi. Direnen polisi teslim aldıktan sonra paniğe kapılan bir jandarma askerinden çıkan kaza kurşunuyla hayatını kaybetmişti. Ek: Tamamen yanlış!1958 IRAK DARBESİNDEN SONRA, ANITTEPEDE Muhafız Jandarma Alay Komutanlığı kurulmuştur. Bu aylın Birinci taburu Çankaya’da İkinci ve Üçüncü taburları da Anıttepede konuşlandırılmıştı. İkinci jandarma muhafız taburunun 5’inci bölüğü Başbakanlık binasının zemin katındaydı. O çıvardaki bakanlıkların, yeni TBMM’SİNİN ve TMO’NİN emniyetinden sorumluydu.6’ıncı bölük Ankara vilayet binasının kuzeyindeydi. TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASININ ve Milli Emniyet binasının dış korumasından sorumluydu. Ayrıca
bir takımı da Maltepe’deki hava gazı ve elektrik santralının korunmasından sorumluydu. Ben,her iki bölükte de görev yapmıştım. Daha sonra; Merkez postanesinin dış koruması Anıttepede ki 4’üncü bölük komutanlığına verilmişti.26/27 Mayıs 1960 5’inci bölük nöbetçi subaylığını –günün önemi nedeniyle—ben almıştım. O gece çok kepazelikler yaşanmıştır. Büyük postanedeki iki nöbetçi jandarma erinin silahını zorla almak isteyen Teğmen Ali ihsan kalmaz, ERLERİMİZE ATEŞ AÇAN Harbiyelilerin 762mm.Çaplı M/1silahlarından çıkan mermilerle vurularak öldürülmüştür. 
O İKİ JANDARMA ERİNİN BİRİSİ DOKUZ,DİĞERİ DE YEDİ YERİNDEN VURULMUŞTUR.ÖLMEMİŞLER KURTARILMIŞLARDIR.YAPILAN KONTROLDA DA O İKİ ERE VERİLEN ELLİŞER FİŞEK ANITTEPEDE YATAKLARININ ALTINDA ÇIKMIŞTIR.JANDARMALAR,7,9 MM.ÇAPINDA KIRIKALE YAPIMI PİYADA TÜFEĞİ KULLANMAKTAYDILAR.
Bu gerçek mahkeme dosyaları ile de doğrulandığı halde masallara sarılmak sürdürülmüştür.,Bölük nöbetçi subayının kontrolünde imal tarihlerine göre tasnif edilmiş 760 adet 7,9 mm. Piyade tüfeği fişeği vardı.Görevler de Smith wesson tabancalarla ifa edilmekteydi.Bu tabancaların 21 adedi çalındı.AHMET Salih Korurun da üç filintasını götüreni yakaladık,bu filintalar şimdi
 Kara harp okulundadır. Bölükte hiç makineli tüfek yok iken 18/ons ekiz makineli tüfekle bir buçuk saat Harbiyelilere ateş ettirmek suçu ile Harp Okulunda 11 gün tutuklu kaldım.  Osman TÜRKOĞUZ, E.J.ALB-HUKUKÇU.
Tören mangasındaki  İhsan Kalmazın ikinci ateşiyle ikinci mezara 11 yaşındaki Ankaralı öğrenci Ersan Özey gömülüyor. Ersan Özey, 27 Mayıs sabahında darbeyi kutlamak isteyen CHP’li babasıyla birlikte Çankaya’da sokağa çıkmıştı. Sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için üzerlerine ateş açılmış ve babasının yanında askerler tarafından vurularak hayatını kaybetmişti.
Manganın üçüncü kez havaya ateş açışında üçüncü mezara büyük törenlerle İstanbul’dan getirilen iki cenazeden biri, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz gömüldü. Malatyalı Emeksiz, 28 Nisan 1960’da polisin sert biçimde bastırdığı Beyazıt’taki DP karşıtı büyük gösterilerde vurularak hayatını kaybetmişti. Turan Emeksiz’in polis silahından çıkan bir merminin yerde sekmesi sonucu öldüğünü söyleyen Adlî Tıp’çılar, otopsi raporunu çarpıttıkları için Yassıada’da, Bayar ve Menderes ve 117 DP’liyle birlikte Ankara-İstanbul Olayları Davası’nda yargılanmış, raporun doğru olduğu ortaya çıkınca beraat etmişlerdi.
Cenazesi İstanbul’dan getirilip dördüncü mezara gömülen Nedim Özpolat da aynı gösteride ölmüştü. İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Özpolat, Yassıada Başsavcısı’nın sözleriyle “Heyecanlı mizacının ve vatanperverliğinin tesiriyle üzerinde nutuk söylediği hareket halindeki tanktan, diğer bir tanka atlarken ayağı palete takılmış ve paletler arasında kalarak can vermişti.”
Ve Anıtkabir’deki son mezara Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin defnedildi. O da 27 Mayıs gecesi darbeye hazırlanırken elindeki Thompson silahın ateş alması sonucu kendini vurmuştu.
23 Ağustos 1988
28 yıl sonra Anıtkabir’de mezarlıkta tören mangası yine gençlerin mezarlarının başında. Geniş güvenlik önemleri altındaki gizli tören 28 yıl öncekine göre hayli sessiz ve sade. Gözü yaşlı aileler, çocuklarının kemiklerinin mezarlardan çıkarılıp poşetlere konuluşunu izliyor. Bir kanun çıkmış, Anıtkabir’de İnönü dışındaki tüm cenazelerin Cebeci Şehitliği’ne taşınması kararlaştırılmıştı. Esas sebep ise 12 Eylül’ün 27 Mayıs’la hesaplaşmasıydı. Politik nedenlerle buraya gömülen gençler yine politik nedenlerle şimdi buradan götürülüyordu.
Devletin onlarla işi artık bitmiştir. 
Yukarıdaki bilgilerden özetleyerek tekrarlamak gerekirse hürriyet şehidimiz 5 genç fidan’ın ölümleri aslında şöyle olmuş;
22 yaşındaki genç ihtilalci harbiyeli topçu teğmen Ali İhsan Kalmaz 27 Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim alması sırasında (direnen polislerin silahlarını teslim aldıktan sonra), “”paniğe kapılan bir jandarma askerinden çıkan kaza kurşunuyla”” hayatını kaybetmiş.
11 yaşındaki Ankaralı öğrenci Ersan Özey 27 Mayıs sabahında darbeyi kutlamak isteyen CHP’li babasıyla birlikte “”Sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için üzerlerine ateş açılmış ve babasının yanında askerler tarafından vurularak”” hayatını kaybetmiş.
İÜ Orman Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz 28 Nisan 1960’da “”polisin sert biçimde bastırdığı DP karşıtı büyük gösterilerde polis silahından çıkan bir merminin yerde sekmesi sonucu”” vurularak hayatını kaybetmiş.
İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Nedim Özpolat, heyecanlı mizacının ve vatanperverliğinin tesiriyle “”üzerinde nutuk söylediği hareket halindeki tanktan, diğer bir tanka atlarken ayağı palete takılması sonucu”” paletler arasında kalarak can vermiş.
Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin 27 Mayıs gecesi darbeye hazırlanırken “”elindeki Thompson silahın ateş alması sonucu”” kendini vurmuş.
Bir gün sokakta dolaşırken bir okulun, resmi binanın, yahut vapurun üzerinde bu isimlerden herhangi biri ile karşılaştığımızda onların gerçek katilinin kim veya ne olduğunu, bu genç fidanların ne uğruna hayatlarını kaybettiklerini, hürriyet mücadelesinin aslında kimlerle ve neye karşı verilmesi gerektiğini bir kere daha düşünelim.”
[[Ozel-Büro-İstihbarat] Osman Türkoğuz, Emekli Albay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder