Mustafa
Mete İSLAMOĞLU YAZIYOR
ŞAHADETLERİ’NİN
53 YIL DÖNÜMÜNDE; MENDERES, ZORLU ve POLATKAN'I RAHMETLE ANIYORUM
Türkiye
demokrasi tarihinin en acı günlerinden biri olan, 1950 seçimlerinde yüzde 52,7
oyla iktidara gelen ve 10 yıl süreyle başbakanlık yapan Adnan Menderes'in idam
edilmesinin üzerinden 53 yıl geçti.
İHTİLAL
GECESİNİ YAŞAYAN BİRİ OLARAK YAZIYORUM…
İNSANLIĞIN
EN ÇİRKİN ve UTANÇ DOLU GECSİ ve SONRASI
Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üç açık müdahalesinden biri
olan 27 Mayıs 1960 darbesi ile "milli iradeye" vurulan bu darbe, hala
hafızalardaki yerini korurken, Menderes ve idam edilen bakanlarının itibarları
ise ancak 11 Nisan 1990'da
TBMM tarafından kabul edilen
kanunla iade edilebildi.
Aydınlı bir çiftçi ailenin çocuğu dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930'da,
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın bir kolunu organize ederek başladı.Partinin
kendini feshetmesinden sonra CHP'ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın
milletvekili seçildi.
İsmet
İnönü ile "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüşmeleri sırasında ayrı
düşünen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç
edildi.
Menderes,
CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve
Refik Koraltan ile 7 Aralık 1945'te Demokrat Parti'yi (DP) kurdu.
1950
yılında seçimlerden önce Seçim Kanunu değiştirilerek, yargı güvencesi ve
"gizli oy - açık tasnif" sistemi getirildi.
14 Mayıs
1950'deki seçimlerde DP büyük bir başarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420
milletvekili çıkardı. CHP ise yüzde 39,4 oy ile sadece 63 milletvekili çıkarabildi.
TBMM
başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celal Bayar
seçilirken, yeni hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kurularak 22
Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu.
Atatürk'ün
resmi yeniden paralara basılmaya başlandı…
Adnan
Menderes'in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük
değişimler oldu.
Birinci
Menderes Hükümeti'nin ilk icraatı "fazla masraf olduğu" gerekçesiyle
devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut
cumhurbaşkanının resminin basılması uygulamasını kaldırıldı. Bu uygulama ile
ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri tekrar paralara basılmaya
başlandı.
Menderes
hükümeti bir başka önemli icraata daha imza attı. Yeni uygulama ile o döneme
kadar Türkçe okunan ezanın Arapça okunması serbest bırakıldı.
DP
Hükümeti görevde henüz ikinci haftasını tamamlamıştı ki 6 Haziran 1950'de,
askeri darbe planladıkları gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Abdurrahman
Nafiz Gürman ve bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150
albayı re'sen emekliye sevk etti.
GSMH ( GAYRI SAFİ MİLLİ HASILA)
YILDA 9
KAT BÜYÜMÜŞTÜ …
1950-1954 yıllarında Türkiye, ekonomide kalkınma dönemine girdi. 1951'de
Kore'ye asker gönderen Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye olarak kabul edildi.
Ayrıca serbest piyasa ekonomisine geçişe hız kazandırıldı. Yabancılara
petrol arama ve çıkarma izni verildi. Yabancı sermayeyi teşvik
yasası çıkarıldı. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanmaya başlandı.
Tarımda makineleşme çalışmaları yoğunlaştırıldı. Marshall Planı'nın da
katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. 1954 yılında Türkiye Vakıflar
Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayri safi milli hasılası yılda
ortalama yüzde 9 oranında büyüdü.
Menderes başkanlığındaki DP, 2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde de büyük
bir zafer kazandı. Oyların yüzde 57,6'sını alarak iktidarını tek başına devam
ettirdi. Bu, Türkiye tarihinde demokratik bir seçimde bir siyasi parti
tarafından ulaşılan en yüksek orandı ve bir daha da bu orana ulaşılamadı.
1955'ten itibaren başlayan dünya genelindeki ekonomik durağanlık ve aynı
dönemdeki Kıbrıs görüşmeleri sonrasındaki 6-7 Eylül Olayları, sıkıntılı bir
süreç yaşanmasına neden oldu.
Kıbrıs konusunda Londra'da ikinci tur görüşmeler yapılırken 6 Eylül 1955 gecesi
İstanbul'da bazı gazetelerin, Selanik'te Atatürk'ün evine bomba atıldığını
yazması üzerine azınlıkların hedef alındığı olaylar çıktı. Ağırlıklı olarak
Rumlara karşı yönelen olaylarda çok sayıda kilise, dükkan ve otel saldırıya
uğradı. Bir papaz da olaylar sırasında hayatını kaybetti.
6-7 Eylül Olayları sonrasında bazı milletvekillerinin, ceza yasasına ispat
hakkı getirilmesini istemesi kargaşaya yol açtı. Hükümetin karşı çıktığı yasa
tasarısının kabulü için çalışan 9 milletvekili DP'den ihraç edildi. Bunun
üzerine 10 milletvekili de DP'den istifa etti. 15 Ekim 1955'te DP büyük
kongresi yapıldı ve Menderes tekrar genel başkan seçildi.
27 Ekim 1957 seçimlerinde DP yüzde 48 oy alarak 424 milletvekili çıkardı.
CHP'nin milletvekili ise 186 oldu.
MENDERES DÜŞEN UÇAKTAN YARA ALMADAN KURTULDU
Kıbrıs konusunda 11 Şubat 1959'da imzalanan Londra ve Zürih anlaşmaları ile
bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine
dayandırıldı.
Bu da
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmen 16 Ağustos 1960'ta kurulmasını sağlayan sürecin
en önemli adımı oldu. Bu süreçte Başbakan Menderes'in yanı sıra Dışişleri
Bakanı Fatin Rüştü Zorlu etkin rol üstlendi.
17 Şubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaşmanın
ardından üçlü görüşmeler için İngiltere'ye giden Menderes'in uçağın Londra
Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düşüp parçalandı. Menderes kazadan
yara almadan kurtulurken kaza, muhalefetle iktidar temsilcileri arasında kısa
süreli bir yumuşamaya yol açtı.
DARBE DÖNEMİ
1955'ten sonraki ekonomik daralma ve siyasette yaşanan kamplaşma gerekçeleri 27
Mayıs askeri darbesinin alt yapısını oluşturdu.
27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4'te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK
olarak yönetime el koyduklarını belirtti ve askeri darbenin sebeplerini bir
radyo bildirisi ile halka duyurdu.
Menderes
ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına
alınarak Ankara'ya götürüldü. Daha sonra da ve diğer tutuklu DP üyeleri ile
Yassıada'da HAPSEDİLDİ
Darbeci subaylar ise Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi
ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Menderes ve diğer DP
üyeleri ise bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından
yargılanmaya başladı. Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati
programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun
hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylaması ile yüzde 61,7 oy oranı ile
kabul edilerek yürürlüğe girdi.
13 AYRI DAVADAN YARGILANDI
27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan
Yüksek Adalet Divanı'nda 13 davadan yargılanan Menderes, Bebek Davası dışındaki
bütün davalardan suçlu bulundu. Mahkeme, 9 ay 27 gün süren yargılama süreci
sonunda aralarında Menderes'in de 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu
hapse mahkum edilmesine karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl
arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi.
Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan
Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını
affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı idam
edildi.
Menderes ise 17 Eylül 1961'de
sağlık muayenesini yapan
doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı
Adası'na götürüldü
İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes'in
dilinden "Allah milletimize zeval vermesin" cümlesi döküldü. İdam
sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz
gömlek giydirildi.
İdam sehpasına çıkarıldıktan sonra ailesine ve milletine son sözleri ise şunlar
oldu:
"Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi
saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..."
diyordu..
Menderes, saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi.
TBMM, 1990 yılında çıkardığı yasayla,
MENDERES, POLATKAN ve ZORLU ya
itibarlarını güya iade etti.
BU İTİBAR
İADESİ DEĞİL SİYASİ BİR MABAVRA İDİ.
DÖNEMİN SAHTEKÂRLARI… RUHLARINI GÜYA TÜRK MİLLETİNE KARŞI TEMİZLEMEK
İSTEDİLER.
YANİ;
tarihten günah çıkartmanın ta kendisinin adı “iadeyi itibar” kondu…
Bu millet
bunlardan soramadığını inşallah mahşere saklamasını becerir.
SİZLERE BU
DİLEĞİMİ CAN-I GÖNÜLDEN DİLİYORUM EY VATAN ŞEHİTLERİ NUR İÇİNDE YATIN…
Selem ve
dua ile
17-Eylül-
2014
***
Mustafa
Mete İSLAMOĞLU YAZIYOR
ADNAN
MENDERES, ZORLU ve
POLATKAN NEDEN İDAM
EDİLDİ?
“BU
YAZIMIZ TARİH-İ BİR İHANETİN İÇ YÜZÜNÜ ANLATIR”
Türk siyasi hayatına vurulan en büyük darbe 1960 ihtilalidir. Günümüze kadar 27
Mayıs adıyla sayısız şeyler yazıldı çizik fakat bu yazı, bilinmeyenleri
anlatmaktadır.
27 MAYIS
1960 ASKERİ DARBESİ
Uluslararası oyunun Türkiye uzantılarından biri de 27 Mayıs darbesidir. Demokrat
Parti iktidarı; bir takım söylem ve eylemlerle, Siyonist Yahudi ve onun
içerdeki işbirlikçilerini sıkıntıya soktu. Bunun sonucunda da idamlar geldi.
Adnan Menderes yakın tarihin, halk tarafından en çok sevilen liderlerinin
başında gelmektedir. Arkasına geniş halk desteğini almasına rağmen Menderes
niçin idam edildi? Ülkede her şey yolunda giderken, Menderes nasıl bir suç
işledi ki, darbe ile devrilerek idamla sonuçlanan bir işkence sürecine sokuldu.
Adnan Menderes'i idamına götüren "Bebek" ve "Köpek"
davaları mıydı? Elbette değildi. Menderes ve arkadaşlarını idama götüren, milli
ve manevi değerlere yakın ilgi duymalardır. Adnan Menderes'i idama götüren
nedenleri Menderes'in kendi beyanlarından dinleyelim.
A. MENDERES BİZZAT ANLATIYOR
"Ben Müslüman'ım! Müslüman olduğumdan da şeref duyuyorum. Müslümanlığın
çağdaşlaşması için çalışmalarımız var. Açtığımız okullar bunun delilleridir.
İslam dininin büyüklüğü, insani yönü, adaleti, ilmi ile en mükemmel dindir.
Adnan Menderes (kendi anlatıyor)
“Türk
milleti Müslüman'dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet'in bütün icabeti
vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra
olunacaktır."
Adnan Menderes (devamla)
"İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna
dayanacaksa, milli vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik
idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder.” Diyordu.
Adnan Menderes,
daha birkaç aylık başbakandır. İlk icraatlarından biri milletin sabırsızlıkla
beklediği minarelerden aslına uygun ezan sesi duymaktır. Menderes gerekli
kanuni düzenlemeyi yapar ve on beş yıl aradan sonra 17 Haziran 1950 günü ezan
ülke semalarında Bilal–i Habeşi'nin okuduğu lisan üzere okunur. O gün Ramazan
ayının ilk günüdür. Yıllar sonra minarelerden ezan–ı Muhammedi orijinal hali
ile bir mübarek günde duyuldu.
Bu hadise çoklarını rahatsız etmişti. Başta da cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı…
DARBE ŞARTLARINI HAZIRLADILAR
Rahmetli
Menderes'in söylem ve icraatları malum mihrakları harekete geçirdi. Siyonist
Yahudi ve onların içerdeki işbirlikçileri ve yardakçısı olan mason locaları
harekete geçti.
27 Mayıs darbesinin önemli isimlerinden biri olan Orhan Erkanlı'ya kulak
verelim:
"İhtilal
yapacak olan teşkilatın kuruluşu 1955 yılıdır."
1955 yılında Türkiye'de darbeyi gerektirecek bir hal var mıydı? Ülkenin dört
bir yanına huzur ve güven ortamı hâkimdi. Köylüler, işçiler ve geniş halk
kitleleri hayatlarında ilk defa para yüzü görmüş, hakkını arama imkânı bulmuş,
kısaca insan olduğunu anlamıştı. İnsanlar mal ve can güvenliklerinin
sağlandığını hissettiler. İlginçtir böyle bir ortamda darbe hazırlığına
başlandı.
Orhan Erkanlı: "1956 yılına gelindiğinde ordunun içinde bir sürü gizli
kuruluş olduğundan şüphem yoktu." Demişti.
Birçok darbe teşkilatı, kime ve niçin darbe yapılacak. Ülkenin iyiye gitmesi
birilerinin işine gelmemiş olacak ki, çok sayıda darbe organizasyonu
oluşturuldu.
RAHMETLİ, ADNAN MENDERES'İN İDAMINDA
SİYONİST
MASON VE ABD'NİN OYUNLARI
Adnan Menderes'in istedikleri gibi olmadığını gören Siyonist Yahudi ve
yandaşları darbe için düğmeye bastılar. Gelişmeleri yabancılardan dinleyelim.
CABRERA
ANLATIYOR
İspanyol
tarihçi ve araştırmacı Prof. Miguel Angel Cabrera:
"1960'a
kadar ABD için Türkiye'de her şey iyi gitti. Ama Washington Menderes
Hükümetinin ABD'den koparak kendi ekonomik bağımsızlığını kazanmayı
hedeflediğini öğrenince duruma müdahale etti ve Gürsel ABD'nin planladığı bu
darbeyi kanlı bir şekilde gerçekleştirdi.
Bu
tarihten sonra da Washington, kendi politik ve ekonomik menfaatleri nedeniyle
birçok ülkede sık sık askeri darbe yaptırdı."
Siyonist Yahudi ve ABD'nin oyununa alet olanlar, ülkeye hizmet ediyoruz, vatan
millet edebiyatları ile aslında Siyonist Yahudi ve ABD çıkarlarına hizmet
ediyorlardı. Üzülerek anlatır.
Hiç şüphe
yok ki, 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren subayların içinde vatanperver,
milletini çok seven insanlarda vardı. Ne yazık ki sağlıklı düşünemediler ve
vatana millete hizmet ediyoruz zannı ile Siyonist Yahudi ve ABD'ye hizmet
ettiler.
Bu sadece 27 Mayıs'a mahsus değil, bütün zamanlar için geçerlidir.
27 MAYIS DARBESİNDE
SİYONİZM'İN ROLÜ
Emekli asker Memduh Eren, Masonların 27 Mayıs darbesindeki rollerini anlatıyor:
"Yurt dışında bir takım bağlantılar olmazsa darbenin başarı şansı yok. 27
Mayıs'ı düşünün. Başta Cemal Gürsel olmak üzere, Nasır Zeytinoğlu ve Agahi Şen,
hepside evrensel örgütlerle bağlantılıdır. (..) Biz bu evrensel örgütlere Mason
ve Bilderberg teşkilatlarına karşı çıktığımız için işkence gördük."
Bugün
olduğu gibi Menderes döneminde de Yahudi, Yahudi dönmesi ve Mason gazeteciler
görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiler. Menderes'in ortadan
kaldırılmasına yönelik planın en önde gelen isimlerinden biri Vatan Gazetesinin
sahibi ve başyazarı Yahudi dönmesi ve mason Ahmet Emin Yalman'dır. (..) Yahudi
Kiyam Levi, Yahudi dönmesi Naim Tirali, Burhan Arpad, ve aynı zamanda da Mason
olan Sinan Korle, Münir Berik, Necmettin Sadak ve Üstad–ı Azam Selim Ragıp
Emeç, bu kişiler ortak bir çalışma içerisine girerek yazdıkları veya sahip
oldukları dönemin en yüksek tirajlı gazeteleriyle Menderes ve hükümeti
aleyhinde düzenli ve süreolarak gündem oluşturdular.
Menderes'in
basındaki en büyük muhalifi Ahmet Emin Yalman ve sahibi olduğu vatan
gazetesidir. Yalman, Menderes'in milli ve özellikle de dini çalışmalarına
şiddetle muhalif olmuştur
GECİKEN
ACI İTİRAF
27 Mayıs darbesini gerçekleştiren askerlerden biri, Milli Birlik Komitesi üyesi
olan Suphi Gürsoytrak diyor ki: "ABD, 1960'tan önce ordumuzun her kesimine, en küçük birimine kadar her
yere girmiştir. Örneğin bilmem neredeki bir alayda "uzman" sıfatıyla
erler vardır. Subaylar, hepimiz er düzeyinde uzmanlara teslim edilirken ordu
adına içimiz sızlıyordu."(22)
ABD'nin silahlı kuvvetler üzerinde ki; etkisinin boyutunu tam olarak anlamadan,
hadiseleri doğru tahlil yapmak mümkün değildir.
CIA AJANININ İTİRAFI
DARBE
ŞARTLARININ
OLUŞTURULMASI
Bir CIA ajanı olan Philippe Agee, yabancı ülkelerde ABD'nin nasıl darbeleri
hazırladığını şöyle anlatıyor:
1–Başbakan ya da partisini zayıflatmak için, içeride ve dışarıda yoğun
propaganda çalışmasına başlanır.
2–Ekonomiyi güçsüzleştirmek için de yurtiçi ve yurt dışında yoğun faaliyet
gösterip, kredi imkânları durdurulur.
3–Politik anarşi yaratmak amacıyla siviller arasında özel guruplar kurulup
anarşi yaratılır.
CIA tüm dost ülkelerde gerçekleştirdiği askeri darbelerde bu sistemi uygulamış
ve binlerce kişinin tutuklanması, işkence görmesi ve politik cinayetlere kurban
gitmesinin birinci derecede doğrudan sorumlusu olmuştur.
SONUÇ OLARAK
Masonlar DP'ye daha ilk kuruluş aşamasından itibaren yerleşmeye başladı. Bunun
ilk ve en önemli örneği yüksek dereceli bir mason olan Celal Bayar'dır. Bayar,
milli ve dini duygularıyla halkına hizmet etmek isteyen Menderes ve
emsallerinin kontrol altında tutulması, yönlendirilmesi ve gerekirse
engellenmesi işinde en önemli görevi almıştır.
27 Mayıs darbesinde Celal Bayar idam edilmemiştir. On yıllık demokrat parti
iktidarında idam edilecek biri varsa en başta Celal Bayar olmalıydı. Celal
Bayar için idam kararı verilmiş ama uygulanmamıştır. Anayasaya göre yaştan
kurtulduğu söylenmiştir. Gerçek bu mudur? Elbette ki değil. Hocaları, şeyhleri
idam ederken, yaş sınırı aramayanlar, Celal Bayar'da niçin yaş sınırı
aramışlardır. Hangi yasaya göre… O tarihte yasa da, kanun da darbenin
yöneticileridir.
Celal Bayar'ı kurtaran, karanlık mahfillerden başkası değildir.
Yıllardır oynanan oyunun şekli, yöntemi ve amacı aynı olmuştur. Değişen sadece
zaman ve isimlerden başka bir şey değildir. Diye tarihi siyasi vahşete not
düşülmekte.
Bu
satırlardan tekrar:
Merhum
Adnan MENDERES-e Fatin Rüştü ZORLU-ya ve
Hasan POLATKAN-a ALLAHTAN rahmet diliyorum.
SELAM VE
DUA İLE
1-HAZİRAN-1997
& İSTANBUL
***
27
Mayıs Darbesi;
Demokrasi
ve Hürriyet Şehitleri
Osman TÜRKOĞUZ, Emekli Albay
Askerler
27 Mayıs 1960′ta Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî darbesini
gerçekleştirdiler. 37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilen bu darbe
emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır.
Askerler
27 Mayıs 1960′ta Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî darbesini gerçekleştirdiler.
37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilen bu darbe emir komuta zinciri
içinde yapılmamıştır. Kritik mevziler bu subayların ellerindeki asker ve
silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hale getirilmesi ile ele
geçirilmiş, daha sonra cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri tutuklanarak, hükümet;
235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye
sevk edilerek, 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı
üniversiteler kapatılıp el konularak, 520 hâkim ve yargıç görevden alınarak
gerçekleştirilmiştir.
Başvekil
Menderes ile iki bakanı, Polatkan ve Zorlu idam edildiler.
Darbeden
sonra darbeyi planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay ve Emekli
Orgeneral, Cemal Gürsel’in oluşturduğu Millî Birlik Komitesi marifeti ile ülke
yönetimini üstlendiler. Başbakan Menderes ve iki bakanı, Polatkan ve Zorlu’yu
idam edecek olan bu idare 3 Nisan 1963 tarihinde bu darbenin anısına 27 Mayıs
gününü de Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak ilan etmiştir.
Hürriyet
ve Anayasa Bayramı askerlerin 12 eylül 1980′de yeniden darbe yaparak anayasayı
yeniden değiştirtmeleri, ve Kenan Evren tarafından yürürlükten kaldırılmasına
kadar 20 yıldan fazla süreyle resmi bayram olarak kutlanmıştır.
İlan
edildikten sonra resmi törenlerle her yıl 27 mayıs günü Hürriyet ve Anayasa
Bayramı Anayasa Mahkemesi’nde kutlanır, devlet erkânı, Anayasa Mahkemesi
başkanının makam odası önünde sıraya dizilerek başkana tebriklerini sunarlardı.
27 mayıs ihtilali bazı gençlerin(5 kişi) ölümlerini de “hürriyet şehitleri”
olarak kutsamış, naaşlarını anıtkabir’e gömdürmüş ve isimlerini çok sayıda
okul, gemi vb kamusal alanlara vererek ölümsüzleştirmiştir.
Darbenin
yarattığı bu kahramanlarla ilgili tarihin gerçek yüzü ise şöyle
anlatılmaktadır; (Kaynak: Anıtkabir’e gömülen protestocu öğrenciler: Yıldıray
Oğur / Taraf 12.12.2010)
9 Haziran
1960
İki protestocu öğrenciye veda için İstanbul’daki devlet erkânı, öğretim
üyeleri, subaylar ve binlerce İstanbullu Beyazıt Meydanı’nı doldurmuş. Dev bir
Atatürk resminin asıldığı tarihî kapıdan Atatürk heykelinin yanındaki iki
katafalka yatan öğrencilere bakan kalabalık “Olur mu böyle olur mu, kardeş
kardeşi vurur mu” marşını söylüyor. Yanında generaller, ağır, ağır kürsüye
çıkan rektör Sıddık Sami Onar ağlamaklı: “Daha başka ölülerimiz de vardır.
Naaşlarını belki bulamayacağız. Ama onları da kardeşleri gibi Ata’nın yanında
kalplerimize gömeceğiz.”
5 gencin
naaşı törenle anıtkabir'e defnedildi, 28 yıl sonra oradan çıkartıldılar.
Cenazeler
Sultanahmet Camii’ndeki cenaze töreninin ardından Sarayburnu’ndan Deniz
Kuvvetleri’ne ait 505 No’lu Çeşme Mayın Tarama Gemisi’yle Kadıköy’e
geçiriliyor. Haydarpaşa açıklarında protestocu öğrencileri 12 savaş gemisinden
oluşan bir filo, Kadıköy İskelesi’nde ise alçak uçuş yapan jetler selamlıyor.
Denizcilerin omuzladığı tabutlar, askerî bandonun çaldığı matem marşları,
camilerden okunan salalarla Haydarpaşa’ya getiriliyor. Cenazelerin yüklendiği
özel tren Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Hereke, İzmit hatta gece geç saatte
geldiği Eskişehir İstasyonu’nda resmî törenlerle karşılanıyor. Eskişehir’de
cenazeler için İnönü, Sakarya Savaşı şehitliklerinden topraklar getiriliyor.
10 Haziran
1960
Sabah 09:57’de Ankara’ya varan trenden önce Rektör Sıddık Sami Onar iniyor.
Garda onu karşılayan Tümgeneral Hakkı Sokullu’ya sarılıyor. Hem general hem de
rektör ağlıyorlar.
Garda
toplanan kalabalık “Katillere ölüm” diye bağırmakta. İstanbul’dan gelen
iki cenaze diğer üç öğrenci cenazesinin beklediği Cebeci Camii’ne götürülüyor.
Ve son
yolculuğa doğru hareket… Top arabalarına yerleştirilen beş gencin cenazesinin
etrafında Deniz, Kara ve Hava Harp Okulu öğrencileri sıralanıyor. 2,5
kilometreyi bulan kortej, yol kenarına dizilmiş Ankaralıların öfkeli sloganları
arasında defnedilecekleri Anıtkabir’e doğru yola çıkıyor. Ata
Nümayiş
çıkmaması için Cemal Gürsel ve İsmet İnönü dışındaki bütün devlet erkânı, 27
Mayıs’ın Milli Birlik Komitesi üyeleri tam kadro kortejde. İnönü’yü oğlu Ömer
İnönü temsil ediyor. Kortej Anıtkabir ve Cebeci’den top atışları ve alçaktan
uçuş yapan jetler eşliğinde tam 2,5 saat sonra ancak Anıtkabir’e varıyor.
Anıtkabir
önüne yerleştirilen beş masaya konan tabutlar için önce saygı duruşunda
bulunuluyor, ardından askerî bando eşliğinde İstiklal Marşı söyleniyor. Bir
üniversite öğrencisi, bir Harbiyeli ve Başbakanlık müsteşarı konuşmalarıyla
“şehitleri” selamlıyor. Anıtkabir’in Çankaya’ya bakan tarafında hazırlanan
mezara Harbiye öğrencilerinden oluşan tören mangasının üç el ateşiyle önce
Teğmen Ali İhsan Kalmaz gömülüyor.
22
yaşındaki genç topçu teğmen, 27 Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim almaya
çalışan Harbiyelilerden biriydi. Direnen polisi teslim aldıktan sonra paniğe
kapılan bir jandarma askerinden çıkan kaza kurşunuyla hayatını kaybetmişti. Ek:
Tamamen yanlış!1958 IRAK DARBESİNDEN SONRA, ANITTEPEDE Muhafız Jandarma Alay
Komutanlığı kurulmuştur. Bu aylın Birinci taburu Çankaya’da İkinci ve Üçüncü
taburları da Anıttepede konuşlandırılmıştı. İkinci jandarma muhafız taburunun
5’inci bölüğü Başbakanlık binasının zemin katındaydı. O çıvardaki
bakanlıkların, yeni TBMM’SİNİN ve TMO’NİN emniyetinden sorumluydu.6’ıncı bölük
Ankara vilayet binasının kuzeyindeydi. TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASININ ve
Milli Emniyet binasının dış korumasından sorumluydu. Ayrıca
bir takımı
da Maltepe’deki hava gazı ve elektrik santralının korunmasından sorumluydu.
Ben,her iki bölükte de görev yapmıştım. Daha sonra; Merkez postanesinin dış
koruması Anıttepede ki 4’üncü bölük komutanlığına verilmişti.26/27 Mayıs 1960
5’inci bölük nöbetçi subaylığını –günün önemi nedeniyle—ben almıştım. O gece
çok kepazelikler yaşanmıştır. Büyük postanedeki iki nöbetçi jandarma erinin
silahını zorla almak isteyen Teğmen Ali ihsan kalmaz, ERLERİMİZE ATEŞ AÇAN
Harbiyelilerin 762mm.Çaplı M/1silahlarından çıkan mermilerle vurularak
öldürülmüştür.
O İKİ JANDARMA ERİNİN BİRİSİ DOKUZ,DİĞERİ DE YEDİ YERİNDEN
VURULMUŞTUR.ÖLMEMİŞLER KURTARILMIŞLARDIR.YAPILAN KONTROLDA DA O İKİ ERE VERİLEN
ELLİŞER FİŞEK ANITTEPEDE YATAKLARININ ALTINDA
ÇIKMIŞTIR.JANDARMALAR,7,9 MM.ÇAPINDA KIRIKALE YAPIMI PİYADA TÜFEĞİ
KULLANMAKTAYDILAR.
Bu gerçek mahkeme dosyaları ile de doğrulandığı halde
masallara sarılmak sürdürülmüştür.,Bölük nöbetçi subayının kontrolünde imal
tarihlerine göre tasnif edilmiş 760 adet 7,9 mm. Piyade tüfeği fişeği vardı.Görevler
de Smith wesson tabancalarla ifa edilmekteydi.Bu tabancaların 21 adedi
çalındı.AHMET Salih Korurun da üç filintasını götüreni yakaladık,bu filintalar
şimdi
Kara harp okulundadır. Bölükte hiç makineli
tüfek yok iken 18/ons ekiz makineli tüfekle bir buçuk saat Harbiyelilere ateş
ettirmek suçu ile Harp Okulunda 11 gün tutuklu kaldım. Osman TÜRKOĞUZ, E.J.ALB-HUKUKÇU.
Tören
mangasındaki İhsan Kalmazın ikinci
ateşiyle ikinci mezara 11 yaşındaki Ankaralı öğrenci Ersan Özey gömülüyor.
Ersan Özey, 27 Mayıs sabahında darbeyi kutlamak isteyen CHP’li babasıyla
birlikte Çankaya’da sokağa çıkmıştı. Sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için
üzerlerine ateş açılmış ve babasının yanında askerler tarafından vurularak
hayatını kaybetmişti.
Manganın
üçüncü kez havaya ateş açışında üçüncü mezara büyük törenlerle İstanbul’dan
getirilen iki cenazeden biri, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi
20 yaşındaki Turan Emeksiz gömüldü. Malatyalı Emeksiz, 28 Nisan 1960’da polisin
sert biçimde bastırdığı Beyazıt’taki DP karşıtı büyük gösterilerde vurularak
hayatını kaybetmişti. Turan Emeksiz’in polis silahından çıkan bir merminin
yerde sekmesi sonucu öldüğünü söyleyen Adlî Tıp’çılar, otopsi raporunu
çarpıttıkları için Yassıada’da, Bayar ve Menderes ve 117 DP’liyle birlikte
Ankara-İstanbul Olayları Davası’nda yargılanmış, raporun doğru olduğu ortaya
çıkınca beraat etmişlerdi.
Cenazesi
İstanbul’dan getirilip dördüncü mezara gömülen Nedim Özpolat da aynı gösteride
ölmüştü. İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Özpolat, Yassıada Başsavcısı’nın
sözleriyle “Heyecanlı mizacının ve vatanperverliğinin tesiriyle üzerinde nutuk
söylediği hareket halindeki tanktan, diğer bir tanka atlarken ayağı palete
takılmış ve paletler arasında kalarak can vermişti.”
Ve
Anıtkabir’deki son mezara Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin
defnedildi. O da 27 Mayıs gecesi darbeye hazırlanırken elindeki Thompson
silahın ateş alması sonucu kendini vurmuştu.
23 Ağustos 1988
28 yıl sonra Anıtkabir’de mezarlıkta tören mangası yine gençlerin mezarlarının
başında. Geniş güvenlik önemleri altındaki gizli tören 28 yıl öncekine göre
hayli sessiz ve sade. Gözü yaşlı aileler, çocuklarının kemiklerinin mezarlardan
çıkarılıp poşetlere konuluşunu izliyor. Bir kanun çıkmış, Anıtkabir’de İnönü
dışındaki tüm cenazelerin Cebeci Şehitliği’ne taşınması kararlaştırılmıştı.
Esas sebep ise 12 Eylül’ün 27 Mayıs’la hesaplaşmasıydı. Politik nedenlerle
buraya gömülen gençler yine politik nedenlerle şimdi buradan götürülüyordu.
Devletin
onlarla işi artık bitmiştir.
Yukarıdaki
bilgilerden özetleyerek tekrarlamak gerekirse hürriyet şehidimiz 5 genç
fidan’ın ölümleri aslında şöyle olmuş;
22
yaşındaki genç ihtilalci harbiyeli topçu teğmen Ali İhsan Kalmaz 27
Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim alması sırasında (direnen polislerin silahlarını
teslim aldıktan sonra), “”paniğe kapılan bir jandarma askerinden çıkan kaza
kurşunuyla”” hayatını kaybetmiş.
11
yaşındaki Ankaralı öğrenci Ersan Özey 27 Mayıs sabahında darbeyi
kutlamak isteyen CHP’li babasıyla birlikte “”Sokağa çıkma yasağını ihlal
ettikleri için üzerlerine ateş açılmış ve babasının yanında askerler tarafından
vurularak”” hayatını kaybetmiş.
İÜ Orman
Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz 28 Nisan 1960’da
“”polisin sert biçimde bastırdığı DP karşıtı büyük gösterilerde polis silahından
çıkan bir merminin yerde sekmesi sonucu”” vurularak hayatını kaybetmiş.
İstanbul
Erkek Lisesi öğrencisi Nedim Özpolat, heyecanlı mizacının ve
vatanperverliğinin tesiriyle “”üzerinde nutuk söylediği hareket halindeki
tanktan, diğer bir tanka atlarken ayağı palete takılması sonucu”” paletler
arasında kalarak can vermiş.
Harbiye
birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin 27 Mayıs gecesi darbeye
hazırlanırken “”elindeki Thompson silahın ateş alması sonucu”” kendini vurmuş.
Bir gün
sokakta dolaşırken bir okulun, resmi binanın, yahut vapurun üzerinde bu
isimlerden herhangi biri ile karşılaştığımızda onların gerçek katilinin kim
veya ne olduğunu, bu genç fidanların ne uğruna hayatlarını kaybettiklerini,
hürriyet mücadelesinin aslında kimlerle ve neye karşı verilmesi gerektiğini bir
kere daha düşünelim.”
[[Ozel-Büro-İstihbarat]
Osman Türkoğuz, Emekli Albay